Derin kaynaklara kulak verenler “bunlar daha
başlangıç, daha neler neler göreceğiz” diyor. Doğrudur. Kaset / kayıt /
belge konusunda çıta her gün bir “çıt daha” yükseliyor. Başbakan ve
“adamları” her gün yeni bir skandalla gündeme geliyor.
Ama doğrusu, hiç biri HaberTürk kayıtları kadar tuhaf değildi. “Tuhaf”
sözcüğünü, durumu anlatacak “tek bir tanım” bulamadığım için seçtim.
Çünkü durum: Vahim, acıklı, gülünç, siyaset ve medya etiği açısından
inanılmaz, acaip, renkli, korkunç..
Hatırlayın.. Ortaya çıkan ilk kayıta göre, Başbakan “taa Fas’tan” Gezi
haberlerini izliyor. Bir haber ve alt yazıya sinirlendiği zaman da
HaberTürk içindeki adamı Fatih Saraç’ı arıyor. Talimat veriyor.
Bunun yarattığı şaşkınlık atlatılmadan, gündeme bir ses kaydı daha
düşüyor. Fatih Saraç’ı bu kez Fatih Altaylı arıyor. Önüne gelen kamuoyu
anketinde puanlarla nasıl oynayıp nasıl (kendi ifadesiyle) manipülasyon
yapacağını söylüyor. Ve “BU MARİFETİNİN BEYEFENDİ’YE BİLDİRİLMESİNİ”
istiyor.
Aaaa, şansa bakın! Fatih Saraç da meğer tam da o sırada Başbakan’ın
Kısıklı’daki evinde değil miymiş! Tabii derhal durumu arz ediyor. Derken
devreye Bilal oğlan da giriyor. Yapılanlara (ilk kez duyduğum sesiyle)
onay veriyor.
Ben bu yazıyı yazarken Fatih Altaylı istifa etmemişti. Turgay Ciner
istifasını istememişti. Fatih Saraç’ın hangi amaçla HaberTürk’e
vidalandığını bildiği için zaten, böyle bir talepte bulunması da
beklenmiyordu.
Türkiye böyle bir ülke işte. Siyasetçisi, başbakanı, medyası ile.
Ayrıca, şaşıracak ne var ki! Mustafa Hoş, daha önce yer yer alıntı
yaptığım kitabı ABLUKA’da her şeyi açık açık yazmamış mıydı!
İşte kitaptan, aylar önce yazılmış bir anekdot: ABLUKA’DA ANLATILMIŞTI “Gezi Direnişi’nde en çok tepkiyi çeken basın kuruluşlarından
biriydi HaberTürk. Erdoğan’ın Teke Tek programındaki sözleri çok tepki
çekmişti. Şimdi o gün yayın sırasında ekran arkasında ne olduğunu
anlatayım. Yayın isteği Erdoğan tarafından bizzat Fatih Saraç’a
iletilmişti. Saraç da, Fatih Altaylı’ya talimat verdi. Altaylı, programı
yapmaya pek de istekli değildi ama talimat gelince ‘hay hay’ demek
zorunda kaldı. Yayın öncesi Fatih Altaylı, Erdoğan’ın danışmanı Aydın
Ünal’a ‘Beyefendi’nin sorulmasını istemediği şeyler var mı’ dediğinde,
bir süre ‘nelerin sorulmaması’ gerektiği üzerine konuşuldu. Erdoğan
geldikten sonra belirlenen çerçevede program yapıldı.
(Gezi sürecinde) HaberTürk sansür ve otosansürü o kadar ileri götürdü
ki, Ethem Sarısülük’ün vurulma görüntülerini kendi arşivinden sildi.
Bizzat Fatih Saraç’ın emriyle, haber müdürleri nezaretinde, polisin ateş
ettiği görüntüler yok edildi. Gerekçe ise ibretlikti: ‘Yanlışlıkla da
olsa kullanılabilir’..” “BEYEFENDİ İZLİYOR…”
Düşünebiliyor musunuz! Onca insanın, kameranın tanıklığında bir genç
öldürülecek. Ve siz, haberi görmeyecek.. Gerçeğin üzerini örtmeye
çalışacak.. Hatta görüntüleri yok edeceksiniz. Sloganınız da “GÜCÜ
ÖZGÜRLÜĞÜNDE” olacak.. Öyle mi!
Başta yazdıklarım da yetersiz kalıyor. Gülünç, renkli, acıklı
sözcüklerini çıkartın. Bu artık sadece ve sadece “korkunç” sözcüğüyle
anlatılabilir. Kamuoyunu / halkı aydınlatmak için verilen göreve İHANET
diye yorumlanabilir. Üstelik de, niye? Başbakanları, beyefendileri,
efendileri öyle istiyor diye. O’nun iktidarı sürsün diye. Ethem
Sarısülük ve bütün öteki çocuklarımızın hesabı sorulmasın diye. Mustafa Hoş anlatmaya devam ediyor:
“Mısır’daki askeri darbe sırasında en aktif kanallardan biri de
HaberTürk’tü. Bu yayınlar sırasında her şey o kadar titizlikle yürütüldü
ki, Ciner Medya Yönetim Kurulu Başkanı ve Ciner Holding ortağı Fatih
Saraç, editör masasına bizzat oturarak yayınları yönetti. Başlıkları da
kendisi yazdı. Açıkça söylemeliyim ki, bunca yıldır bu mesleği
yapıyorum, bu kadarını görmemiştim! Her yazılan başlıktan önce
Başbakanlık danışmanları aranıyor ve harfi harfine yazılacaklar ‘patron’
tarafından not alınıyor ve bizzat yazılıyordu. Üstelik tüm bunlar gizli
saklı da yapılmıyordu. Erdoğan’ın yayın izlemesi bir liyakat nişanı
gibi görülüyordu. Yayın editörü M. Fatih Saraç mesuttu ve talimatlar
yağdırıyordu: Beyefendi şu anda bizi izliyor. Aman ha! Bakın beyefendi
bizi izliyor..”
İŞBİRLİKÇİLERİ TANIMAK!
Sadece HaberTürk mü? Mustafa Hoş, NTV için aynı fotoğrafı çekiyor. Bir
başka meslektaşım, Mustafa Dağıstanlı da “5Ne 1 Kim” adını verdiği
kitabında NTV’de “içerden tanık olduklarını” anlatıyor. NTV’nin nasıl
“AKP’NİN KANALI” haline geldiğini adım adım gözler önüne seriyor.
Talimatları alan, uygulayanlar farklı olabilir. Ancak o kanalları ve
daha nicelerini yöneten.. Birer kukla haline getiren.. Böylece
gerçeklerin üstünü örtmeye çalışan.. Örtebileceğini zanneden, aynı:
Başbakan Erdoğan ve adamları.
Anlaşılan, bu bile yetmemiş... Medyadaki tüm kaleleri düşürünceye kadar
da yetmeyecek. Dahası, internet / sanal medya da boğazlanacak,
“temizlenecek”.
Artık mesele sahiden bir İSTİKLAL SAVAŞI. Ama
Erdoğan’ın istiklali / istikbali değil söz konusu olan. Bu ülkenin,
mesleğimizin, halkın gerçekleri bilme hakkının geleceğinden söz
ediyoruz.
Bu yüzden de artık HER ŞEY AÇIK AÇIK YAZILMALI. GERÇEKLER / GERÇEK YÜZLER BİLİNMELİ.. ÇÜNKÜ SONA GELDİK.. BUNDAN SONRASI, FAŞİZM CEHENNEMİ..
ZAMANIN ADAMI!
Zamanın ruhu gibi “adamı / adamları” da vardır. Medyadaki işbirlikçiler,
korkaklar, zavallılar gibi.. Bir de “onların başına komiser olarak
atananlar” gibi..
HaberTürk skandallarıyla adını duyduğunuz Fatih Saraç, ikinci kategoride
yer alıyor. Peki kim bu Fatih Saraç? Nasıl olmuş da HaberTürk’e
Başbakan “adına” el koyabilmiş. Buyrun. İşte, Erdoğan Zamanı’nın Adamı:
· Mekke Üniversitesi mezunu. İddiaya göre,başta Yasin El Kadı
olmak üzere pek çok Suudi bağlantılı terör finansörü ile tanışıklığı o
yıllardan.. Yasin
El Kadı ile yakın ilişki, hatta yine iddiaya göre, ticari ortaklık
kurdu. Başbakan Erdoğan ile Yasin El Kadı’yı tanıştıranın da o olduğu
söyleniyor.
· O ilişki “zincirinde” Erdoğan’ın yakınındaki pek çok başka
isim de yer aldı. Ancak en marifetlisi, Fatih Saraç olmalı. Zira,
CHP’nin bir suç duyurusuna da konu olacak kadar “olağan dışı” bir para /
servet sahibi görünüyordu.
· 2006 yılında, o dönem CHP milletvekili olan Kemal
Kılıçdaroğlu, Atilla Kart ile birlikte imzasını attığı bir rapor
hazırlamış.. Ve çok ciddi iddiaları gündeme getirerek suç duyurusunda
bulunmuştu.
· 2006 tarihli suç duyurusunda şöyle deniyordu: “Şüpheliler
arasında bulunan M. Fatih Saraç’ın hesaplarında 1997-2001 döneminde
621.993.232.277.00 (yaklaşık 622 milyar) TL’lik bir meblağ işlem
görmüştür. M. Fatih Saraç’ın herhangi bir ferdi işletmesi ya da Vergi
Dairesine kaydı bulunmamaktadır. Adı geçen kişinin kendi adına kurduğu
veya işlettiği bir ticarethanesi mevcut değildir. Bu hesaplara herhangi
bir ticari ilişki içerisinde bulunulmayan şahıslarca para yatırılmakta,
yine herhangi bir ticari ilişki içerisinde bulunulmayan şahıslara bu
hesaptan ödemeler yapılmaktadır.”
· Şirketi, ticarethanesi olmayan.. Vergi kaydı bulunmayan.. Buna
rağmen muazzam bir paranın “trafiğini sağlayan” bir kişi.. Suç
duyurusuna, somut verilere rağmen hakkında hiçbir işlem yapılmadığını
biliyoruz. Başbakan adına “neleri nasıl kontrol ettiğini” de yavaş yavaş
öğreniyoruz.
BURASI NERESİ?
Pazar günleri gazeteler bulmaca ekiyle çıkar ya.. Ben de bugün size bir
Pazar bulmacası sorayım dedim. Bilin bakalım, bu fotoğraf nerede
çekildi? Yani burası neresi?
a) YASİN EL KADI’NIN KALDIĞI RİXOS İSTANBUL KRAL DAİRESİ
b) BAŞBAKAN ERDOĞAN’IN RİYAD’DA AĞIRLANDIĞI SARAYIN GİRİŞİ
c) HAYRÜNİSSA GÜL’ÜN ELİNDEN GEÇEN ÇANKAYA KÖŞKÜ’NDE BİR SALON
d) KATAR ŞEYHİ’NİN BOĞAZ’DA ALDIĞI YALININ ANA SALONU
Köşenin sonundaki yanıta bakmadan önce lütfen fotoğrafa bir kez daha
bakın. Tahmin etmeye çalışın. Bilemediniz mi… O zaman köşenin köşesine
uzanın…