İktidara ilk gelirkenki
balkon konuşmasını bize dönüp dönüp temcit pilavı gibi anlatanlar şu an kara
çorba misali, karardıkça kararıyorlar. Çünkü, refere ettikleri USTA, birden çok
karakteri bünyesinde barındıran usta bir rol modelmiş meğer! Fakat işin daha da
komik tarafı, Usta’nın etrafındakiler de aynı sahnede tecrübeli oyuncularmış. Usta’nın
yalnız yakın etrafı değil; uzak etrafı, hata yandaş halk da sahnede birer
karakter oyuncularıymış. Oyunu ise bir avuç iflah olmaz LAİK!çi parasını
vererek seyrediyormuş.
Bir kalabalık yaşlılar
toplantısında bulunuyordum. Asya cemaatinden olduğunu söyleyen bir amca, konu
İsmet İnönü’den açılınca; “O da gomünüsttü!” dedi. Ağzım bir karış açık dikkat
kesildim. İnönü, öğrendiğim kadarıyla komünist olmaz, sosyalist olamaz, hatta
sosyal demokrat bile değildi. Karma ekonomiyi ve karma halk topluluğunu benimseyen
katıksız Laik bir insandı. Nasıl anlatacağım ki! Usta hakkında bilgili olduğunu
anlatmaya çalışan bir fotografçı, ekonomimin Marksist taraflarını övünce, aynı
amca; “Tayip Bey tam da Marksist ekonomiyi icra ediyor !” dedi. Herkes onayladı
sanırım, herkes susmuştu. Hemen ardından duyulan ezan sesiyle, birçokları camiye
gittiler.
Ana konuya dönecek olursak:
AB bile Erdoğan iktidarında kurban kesmişti. Hatırlayan iyi hatırlar. AB
başkanı bile Kılıçtaroğlu’nu Brüksel’den kovmuştu! Almanya dahil, hemen tüm AB
ülkeleri CHP yöneticilerine randevu vermiyorlardı. Bu arada Akp icraatları yazılı,
görsel ve işitsel medyada ballandıra ballandıra her satırı “Önemli Açıklamalar!”
şeklinde yer alıyordu
İşin küçük bir itirafı:
GEZİ, bir avuç insanın ‘canım sıkıldı Taksim’e çıkıyorum’ demesiyle başlamadı. Tarihsel
olaylar, tarihin süzgecinde değerlendirilmelidir. Siyasi olaylar ise toplumun
süzgecinden geçmelidir. GEZİ, aç olan insanların isyanı değildi. İyi analiz
edenler bunu net olarak göreceklerdir (Gezi’nin ekonomik tarafı yoktu ve bu
durum büyük eksiklikti). GEZİ; Sanal medyada yaşanılan özgürlüğün gerçek
ortamda karşılığını bulamaması sonucu pişen duyguların patlamasıydı.
İşte Takiyye burada hemen
devreye girdi. Kendilerinde olan gizli gündemin bu insanlarda da olduğunu
düşündüler, inandılar, ikna ettiler ve ikna oldular( Lobi, ajan, düşman gibi
komplo teorileri o cenahta bu nedenle tuttu). Oysa, GEZİ’de sıradan isyanın
dışında hiçbir şey yoktu. Gezi’nin ilk birkaç günkü Arınç görüşmeleri ve alttan
almaları devam etse, GEZİ çabuk biterdi. Ama kindar ve dindar usta, halkı açıkça
tehdit edince kaybedecek bir şeyleri olmayan kalabalık da bu duruma direndi.
Bu aşamadan sonra herkes sakince
düşünmeye başladı. Bu iktidardaki insanlar bir öyle, bir böyle konuşuyor, davranıyor
ve icraatte bulunuyorlardı. Ayrıca karizması çiğnenen Erdoğan hükümetinin imajı
artık dokunulmaz değil, yerden yere vurulabilecek bir yapıdaydı. Zira, polisin
en acımasız gaz ve cop şiddetinde bile isyan edildi ise, bu direnç ve güçle
Erdoğan hükümeti baş edemezdi.
Felsefe; düşünmek için bile
düşünmek lazım, der. Bu insanlar çok sık düşündüler ve düşündükçe, adeta
muskalaşmış AKP iktidarının hatalar zincirinin farkına vardılar. Aydınlandılar.
Fark edilmek ve fark etmek nedir, anlamını keşfettiler. Bu esnada çok ama çok
etkili bir tepki oluştu. Gezi ve sonrası bazı yandaş basının tirajının yalan,
bazılarının ise hayali olduğunu da öğrendi GEZİ’ciler. Bir süre sonra merkez
medya tirajı tepe taklak gitti. Adeta ülkenin en çok satan gazetesi Sözcü olmak
üzereydi. Üstelik onca baskılara rağmen. Şirketlerin reklamları da satmaz
olmuştu. Ticaret içten içe durmuştu.
Şimdi 17 aralık operasyonunun
başarısını anlatıp duracak birçok fırsatçı ama dönek gazeteciler. Oysa o
operasyon olmasaydı bile, birkaç ay daha dayanırdı bu daralmış ve bunalmış
ekonomik ortam. Zira ülkenin en okumuş ve en etkili kitlesi protestoyu içten
içe devam ettirmekteydi. Ticari hayatın buna dayanacak fazla gücü kalmamıştı.
(Suriye politikası dolayısıyla yaşanılan oldukça berbat ve kötü politikanın ve
yaşanın falsoların halkın gündemine gelivermesi, sosyal medyanın ülke nüfusunun
yarısı tarafından izlenir olması ayrı ve önemli bir etkidir, ayrı
değerlendirilmelidir.)
Son durumda ise birçok gazeteci Erdoğan’ı ve çevresini yerden yere vurmaya çalışıyor. Oysa Erdoğan’a, ‘demokrasi treninden zamanı gelince ineceğiz’ dediği için, bizler Takiyye derken iflah olmaz dönek ‘Evet’çiler değildir diyorlardı. Şimdi timsahın gözyaşı sel olmuş akıyor. Ama bu durum GEZİ kitlesi için daha tehlikeli. Zira özel yaşam ve özgür yaşam ortamını, eşit şans ve eşit iş ortamını dinamitleyen hedef kitle sayısı çoğaldı. İktidar, bütün direnciyle duruyor. Cemaat beklenmedik ve en acımasız bir güçle ortaya çıktı. Yetmez ama evet’çi döneklerin gücü de oldukça fazlaymış. Sanırım AB fonlarıyla iyi beslenmişler. Gene kaldık baş başa. Mücadele bir yerde değil en az üç yerde yapılacak ve üçü de TAKİYYECİ. Bakalım ülke nereye gidecek..
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 11.01.2014 00:00:00 / Okunma = 3149