Başbakan
Erdoğan, 17 Aralık ‘Yolsuzluk ve Rüşvet Operasyonu’ sonrasında
olağanüstü bir güvenlik çemberinde. Geçmişte ‘bir’ korunuyorsa, şimdi
‘beş’ korunuyor. Makamında, dinleme yapacak ‘böcek’ konulabilir diye,
neredeyse her gün arama yapılıyor. Evinden, Başbakanlık Binası’ndan
çıkış yapacağı zaman, tam anlamıyla bir güvenlik ordusu harekete
geçiyor.
Bu
nedenle, makamına herhangi bir kişinin / örgütün / paralel yapının
bomba yerleştirmesi söz konusu değil. Olamaz. Zaten, bomba düzeneğini
yerleştiren; Başbakan Erdoğan’ın bilgi ve talimatı doğrultusunda
harekete geçen kurmay heyeti... Ve en başta da Adalet Bakanı Bekir
Bozdağ.
HSYK konusundaki yasa tasarısından söz ediyorum.
Benzetmek gibi olmasın ama, sahiden de bir bomba gibi.
Benzetmek gibi olmasın ama, insanın aklına Menderes’in ‘Tahkikat Komisyonu’ girişimini getiriyor.
HUKUK DEVLETİNE SİVİL DARBE
AKP
İktidarı, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) üzerinde hakimiyet
kurabilmek için atağa geçti. Ama bu konudaki tasarıyı tuttu, bir
torbaya attı. Neler yoktu ki o torbada!.. Kadınlara yönelik bazı
iyileştirmelerden tutun da, 12 Eylül’ün yargılanmasına kadar DEMOKRASİ
KOKULU başlıklardı hepsi de. Hatta, hatırlayın... ‘darbeye karşı
demokrasi’ mesajını güçlendirmek için, referandum tarihi 12 Eylül’e denk
getirilmişti. ‘YETMEZ AMA EVET’ cephesi de coştukça coşmuştu.
HSYK
yine gündemde. Yine altüst ediliyor. Üstelik bu kez ‘işi kılıfına
uydurmak’ için çaba bile gösterilmiyor. Umurlarında değil. Tüm kurul,
dolayısıyla Türkiye’nin ‘Yargı’sı tek bir adama bağlı olacak: Adalet
Bakanı’na!.. Daha doğrusu -hiç kuşkusuz- TÜRKİYE’NİN TEK ADAMI
ERDOĞAN’a!..
DEMOKRASİYİ DİNAMİTLİYORLAR
The Times, “Erdoğan Putinleşiyor” yorumunu yaptı geçenlerde.
Financial Times, “Erdoğan’ın zorbaca yaklaşımları” diyor... Ve bu yaklaşımların Türkiye’yi siyasi, ekonomik bir krize sürüklediğini öne sürüyor.
Evet,
Türkiye’yi ‘kendisini hiçbir demokratik kuralla, hatta Anayasa ile
sınırlanmış hissetmeyen’ bir TEK ADAM yönetiyor. Zorbaca yönetiyor.
Türkiye’de yargıyı ‘TEK’EL tarafından yönetilecek, yani artık bağımsızlığından asla söz edilemeyecek bir konuma getiriyor.
Ama
bu, sadece yargının değil, demokrasinin de paramparça olmasıdır. Hukuk
devletinin sonudur. Bomba düzeneği metaforu, bunu anlatabilmek için.
Eğer
o tasarı, bu haliyle yasalaşırsa… Eğer AKP’li vekiller, o tasarıya el
kaldırırsa, hesabı ileride Erdoğan’la birlikte vermeli. Bugün ona boyun
eğdikleri, sorgulamadan her sözünü talimat kabul edip uydukları için,
onlar da hesap vermeli.
Medya mı?
Söylemeye bile değmez. Onlar, kendileri hakkındaki hükmü daha bugünden kendileri veriyor.
YARGI: BERAAT
MEDYA: MAHKUMİYET
İtiraf
edeyim, başlık aslında bir parça zorlama. Mesele tam da böyle değil
çünkü. Ama yazıyı okuyunca ne demek istediğimi anlayacaksınız.
2005
yılında, haber kanallarını ‘Son Dakika’ yazılarıyla harekete geçiren
operasyonu hatırlıyor musunuz! Hani, ana haber bültenlerinde ‘canlı
bağlantılar’ ile dakikalarca yer ayrılan ‘TARİHİ ESER OPERASYONU’NU!
100.
Yıl Üniversitesi’nin eski rektörü Prof. Dr. Yücel Aşkın, evinde tarihi
eser bulundurduğu iddiası ile gözaltına alınmış ve tutuklanmıştı.
Üniversite’nin genel sekreter yardımcısı Enver Arpalı da.
Neler
konuşulmamış, yazılıp çizilmemişti ki o dönemde. Daha Ergenekon
fırtınasına epey vardı. O yüzden oraya bağlayamamışlardı. Ancak
üniversite içinde türbanlı kızlara, mütedeyyin gençlere zulüm ettiği
yolunda söylentiler yayılmış, hatta o söylentiler kimi gazete veya
internet sitesinde haber bile olmuştu!
ÇIKIŞ YOLU ‘ÖLÜM’ OLDU!
Dava süreci, işte böyle bir atmosferde ve neredeyse ‘YARGIDAN ÖNCE İNFAZ’ ile başladı. Ve infaz, sözde kalmadı.
Davanın
beşinci ayında, üniversitenin genel sekreter yardımcısı Enver Arpalı
koğuşunda ölü bulundu. Arpalı, sürüklendiği derin bunalımdan çıkışı, ne
yazık ki intihar ederek bulmuştu.
O gün, işte bu korkunç haber üzerine Rektör Prof. Yücel Aşkın -kendi koğuşunda- kalp krizi geçirdi.
Operasyonun, acıların üzerinden sekiz yıl geçti.
Dava, birkaç gün önce BERAAT ile sonuçlandı. BERAAT ile!.. Neden mi? ‘Delil yetersizliği’ gerekçesiyle.
Yani, mahkeme tam sekiz yıl sonra “AAA... MEĞER DELİLLER YETERSİZMİŞ!..” deyiverdi. ‘SANIKLARIN BERAATİNE’ hükmetti.
Peki medya bu meselenin neresinde, diyeceksiniz.
Konu
da bu işte! Hiçbir yerinde! Medya, birkaç istisna dışında haberi
görmedi. Göstermedi. Mahkeme, gencecik bir adam kendisini öldürdükten...
Onca acı çekildikten sonra olsa bile, bir karara vardı. Oysa, medya bu
kararı / haberi görmedi. Dolayısıyla, medyamıza göre Prof. Aşkın da,
Arpalı da ‘AKLANMIŞ’ değil. Onlar 8 yıl önce bir hüküm verdiler. İnfaz
ettiler... Ve yaptıklarını unutup gittiler.
Kim billir kaçıncı kez!..
++++++++++
DÜN DÜNDÜR DE... BUGÜN HANGİ GÜNDÜR?
CHP Lideri Kılıçdaroğlu’na, Savcı Zekeriya Öz’ün “Başbakan yüksek yargı kökenli iki kişi gönderdi, tehdit etti” sözleri sorulmuş. Kılıçdaroğlu da şöyle bir yanıt vermiş:
“Zekeriya
Öz uzun yıllar devlet hizmeti görmüş, devlete hizmet vermiş birisi.
Yalan söylemesine gerek yok. Eğer beni Başbakan tehdit etti, iki kişiyi
gönderdi diyorsa; büyük bir olasılıkla doğrudur. Başbakan bizi tatmin
eden bir açıklama yapmadığı sürece, Öz’ün açıklamalarına itibar
edeceğiz. Çünkü, gönderdiğini söylediği kişilerden birisi Türkiye’de
ombudsman olarak kabul edilen birisi, o makamda oturuyor ve bu konuda
gazetecilerin sorularına ısrarla yanıt vermiyor. Bu gerçeği de herkesin
bilmesi gerekiyor”.
Sadece siyasette değil, hayatın kendisi için de geçerlidir: Dün dündür... Dünde olan dünde kalır.
İyi ama bugün hangi gündür? Zekeriya Öz’e sahip çıkma günü mü?
Zekeriya Öz’ün ‘Dubai Gezisi’ iddialarında geçen otel faturası için söylediklerini okudunuz mu! “Ali Ağaoğlu’nun söyledikleri yalan. Belgeler sonradan düzenleme. Aynısını ben de 3 dakikada hazırlarım”.
Doğrudur.
Ergenekon, Balyoz, OdaTV davalarında yüzlerce örneğini gördük. Kimi 3
dakikada, kimi 3 ayda hazırlanmış ‘belge’lerle insanlar hâlâ hapiste.
Hatta kimileri öldü, ya da ölmek üzere!..
Diyeceğim;
Erdoğan ve Zekeriya Öz... Yani AKP İktidarı ile Gülen Cemaati arasında
seçim yapmak zorunda değilsiniz Sayın Kılıçdaroğlu... Hele bugün!
FOTO BİLMECE:
Kayseri
İl Genel Meclisi dün böyle görüntülere sahne oldu. İl Genel
Meclisi’nin AKP’li ve MHP’li üyeleri yumruk yumruğa kavga etti. Kavga
güçlükle bastırıldı. Peki, gerekçesi neydi, bakalım tahmin edebilecek
misiniz?
a) TBMM’nin gündemine gelen HSYK Yasa Tasarısı “Yargı, bağımsızlığını kaybeder” iddiasıyla Kayseri Meclisi’ni de gerdi.
b) Gülen Cemaati’ne ait 4 dershanenin zabıta tarafından verilen olumsuz raporla kapatılma girişimi ortalığı karıştırdı.
c) Kuru fasulyeye son 3 ayda yüzde 59 zam geldiğini söyleyerek iktidara yüklenen MHP’li üye kavganın fitilini ateşledi.
d) Bir kum ocağının işletme süresini 5 yıl uzatan madde görüşülüyordu. MHP’liler “maşa olmayın” deyince kavga patladı.
Yanıtı tahmin edemediyseniz, Türkiye hakkındaki bilgilerinizi gözden geçirin... Ya da gazeteyi ters çevirin!