Bir yanda, ‘Başbakan’ın üniversite öğrencilerini toptan ‘terörist’ ilan
eden sözleri... Diğer yanda, Yüksekova’da başlayıp bölgede devam eden
olaylar...
Erdoğan ve kurmayları gerilimi bir siyasi enstrüman olarak kullanıyor.
Ama meselenin bundan ibaret olduğunu sanmıyorum. Erdoğan ve ‘yol
arkadaşları’, daha ilk gençlik yıllarından bu yana ‘cihad düsturu ile
yetiştirilen’ bir kadro.
Yani, ‘yok edilmesi gereken düşmanları’ var.
Yani, “Hedeflerine varıncaya kadar durmayacaklar, pes etmeyecekler, affetmeyecekler”.
Bu yüzden, adını ‘Barış’ koydukları bir süreçte bile, barış dilinden çok
ama çok uzaklar. Çözüm Projesi, bu nedenle ellerine, dillerine,
siyasetlerine uymuyor bir türlü. Çünkü kendilerine ait değil. Ve
barıştan, uzlaşmadan ne anladıkları da ‘Gezi’de yaşananlarla sabit!
MİLLİYETÇİ OYLAR KAÇINCA…
Erdoğan’ın siyasi başdanışmanı -özellikle Kürt meselesinde sözcüsü-
Yalçın Akdoğan, Yüksekova olayları sonrasında bir yazı kaleme aldı.
AKP’nin gel-gitler ve çelişkilerle dolu politikasını bir kez daha
sergiledi.
Milliyetçi tutumuyla bilinen gazetelere baktığınızda, iktidarın
‘sıkıntısını’ anlıyorsunuz aslında. Öyle ya, BDP’lilerin ‘Kürdistan’
ifadesini Meclis tutanaklarına geçirmesi... Erdoğan’ın Diyarbakır’da
Barzani ile buluşup kucaklaşması... Yüksekova’da başlayan olayların
yaygınlaşma ve tırmanma eğilimi göstermesi... Bütün bunlar, milliyetçi
oyları tehlikeye sokmuş görünüyor. İşte bu yüzden, Erdoğan tıpkı Habur
sonrasında olduğu gibi çark etti.
Mesajını da, başdanışmanı Yalçın Akdoğan’ın yazısıyla verdi.
“SESSİZ KALAMAYIZ. KALMAYACAĞIZ”
“PKK ve BDP, gerilim ve çatışma üzerine kurgulanmış yapılardır. Bu
örgütler gelişebilmek için hava kadar gerilime, su kadar çatışmaya,
güneş kadar kutuplaşmaya ihtiyaç hissederler. Etnik milliyetçilik de,
ulus inşa etme süreci de ‘ayrışma’ ve ‘kutuplaşma’ esasına dayanır.
Ayrıştırarak ve karşıtlık üreterek siyasi bilinç oluşturmak, kasıtlı bir
çabadır. Son günlerde Hakkari, Şırnak ve Diyarbakır’da yaşanan olaylar,
hem gerilim üretmeyi, hem de bölgede otorite kurmayı hedefliyor.
Devletin buna müsamaha etmesi, gözyumması mümkün değildir. Sürecin
selameti bunlara sessiz kalmayı değil, bunların üzerine gitmeyi
gerektirmektedir.”
Hem bu tespiti yapacak, gözdağı vereceksin... Hem de barıştan, süreçten söz edeceksin.
Sevgili Hümeyra’nın şarkısındaki gibi... AKP hem dış hem de iç siyasette
artık ‘kördüğüm’ oldu. ‘Çözmeye çalıştıkça dolaşıyor’!..
İŞTE ‘MUTLULUĞUN RESMİ’
Nazım Hikmet’in dileği yerine geldi. Mutluluğun resmi (çizilemedi ama) çekildi. Yoruma, söze gerek yok.
TÜRKİYE BALBAY’I KONUŞTU
NAZLICAN ÖZKAN: ‘Darısı başına’ dilekleriniz için çok teşekkür ederim. Balbay’ın sevinci, bizim sevincimiz.
FERAİ TINÇ: Hoş geldin Mustafa Balbay. Şimdi sıra Füsun Erdoğan, Merdan Yanardağ, tüm gazeteciler ve milletvekillerinde.
FARUK BİLDİRİCİ: Yargının siyasallaşmasının da sonu gelmeli artık. Balbay’ın tahliyesi yetmez, ‘ama’sı da yok, adil yargı hemen!
MEHMET PERİNÇEK: Evet, ama yetmez!
ORHAN BURSALI: “Adalet geç de olsa yerini bulur”. Bu kadar sinir, yanlış
bir söz olamaz. Beş yılı gidince, adalet nasıl yerini buluyor? Biri
bunu bana anlatsın!
BAHATTİN YÜCEL: Konforlu koşullarda 4 ay yatıp, 10 yıldır mağduriyet
edebiyatı yapanlar, 5 yılını zindanlarda geçiren Balbay’ın yüzüne
bakabilecekler mi?
ERTUĞRUL GÜNAY: Anayasa Mahkemesi’nden sonra bu tahliye kararı da, hukuk
devleti ve demokrasi açısından sevindirici. Mustafa Balbay, geçmiş
olsun!
TULUHAN TEKELİOĞLU: Mandela’dan sonra böyle yüce gönüller gelir mi
demiştim. Balbay “Bir girdim bin çıkıyorum, kimseye kırgın değilim”
sözüyle herkesi silkeledi..
‘DEĞERLERİNİZ’ BUNLAR MIYDI!
Önceki gece Balbay’ın tahliyesiyle birlikte SOKAK Televizyonu’nda
saatler süren özel yayın yaptık. Balbay’ın meslektaşları, hukukçular,
siyasetçiler bağlandı. Canlı yayında duygularını, tanıklıklarını,
yorumlarını paylaştı.
Bir ara, o muazzam trafiğin arasında Mustafa Balbay bağlandı telefona.
Dipdiri sesiyle konuştu. Milletvekili yemini için “Ben milletime yemin
ettim” dedi. Özgürlüğün ilk dakikalarında ‘herkes için özgürlük’ diledi.
“Şimdi kızıma, oğluma sarılmak için evime koşuyorum” dedi.
KUTLAYAN OLMAMIŞ!
Telefon bağlantısı yaptığımız isimlerden biri de, CHP Grup Başkanvekili
Muharrem İnce oldu o gece. Ve mutlaka bilinmesi, hiç unutulmaması
gereken bir durumu anlattı.
O akşam... Meclis Genel Kurulu toplantı halinde... Muharrem İnce
‘nöbetçi’ grup başkanvekili olarak salonda. CHP milletvekilleri de
sıralarında... Derken, CHP milletvekillerinden biri heyecanla geliyor.
“BALBAY TAHLİYE OLUYOR!..” diye, beklenen haberi veriyor. Ve CHP
sıralarından alkış yükseliyor.
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu o sırada kürsüde. Birkaç yılda ‘dost
komşu’ bırakmayan dış politikasını süsleyip püslemeye çalışarak
konuşuyor... O konuşma sırasında CHP sıralarından kasırga gibi bir alkış
kopunca şaşırıyor elbette. Önce ÜZERİNE ALINIYOR! Neyse, sonunda durumu
anlıyor…
Ya sonra? Muharrem İnce’ye, “O anların sonrasında diğer partilerden kimler gelip kutladı, sevincinizi paylaştı” diye sordum.
“HİÇBİR PARTİ, HİÇBİR MİLLETVEKİLİ” dedi.
İnanamadım, tekrar sordum. Evet, hiçbir partiden tek bir kişi dahi kutlamamış. “Gözünüz aydın” dememiş!..
MANGALDA KÜL KALMADI AMA...
Özel tiyatrolara verilecek ödeneği ‘genel ahlak’ kuralına bağlayan...
Kızlı-erkekli merdivenlerden inip çıkmayı bile ahlaka aykırı gören... Ev
ziyaretlerinden, yardımlaşmaya kadar her fırsatta ‘DEĞERLERİNDEN’
bahseden bir iktidar...
Muhafazakarlıkta iktidar ile yarışan... ‘DEĞERLER’ faslında, mangalda kül bırakmayan MHP...
Bir ‘Gözünüz aydın’ı çok görmüş, öyle mi!
Sorsanız, filan ayetin falan satırından başlar... Bin türlü hadisten
örnek verirler... Bir evden cenaze çıktığında... Bir eve hastaneden,
cezaevinden çıkıp gelen olduğunda... Küslük unutulur. Acıyı ya da
sevinci paylaşacak birkaç kelime edilir.
Her fırsatta takkeleri düşüyor beyefendilerin. Onların değerden
anladığı, sadece Sünni-Şeriatçı İslam. Eğer bu inanca mensup
değilseniz... Bırakın ÖTEKİ olmayı, düşmansınız! Bir kez daha gördük,
anladık.