Başbakan “Kızlı erkekli aynı evde kalınmasına
müsaade etmeyiz!” dedi. Kimilerine göre, bir süredir CHP’nin öne geçtiği
gündeme ‘yine’ damgasını vurdu. Kimilerine göre de, dilinin altındaki
bir baklayı daha çıkardı.
Doğrusu, çıkışının nedeni çok da önemli değil. Önemli ve ‘ürpertici’ olan; Erdoğan’ın konuya yaklaşımı.
Mesele Anayasa’ya, yasalara falan tamamen aykırı ya! Başbakan hemen yeni
bir çerçeve çiziverdi: “Meşru hayat vardır, gayrı meşru hayatlar
vardır.”
‘Meşruiyet, kökü ‘şeriat’ sözcüğüne uzanan bir kavram. Elbette, “İşte
bakın, Erdoğan şeriat istiyor” diyecek değilim. Ancak, hatırlatmadan da
yapamayacağım. Şeriat da bir hukuk sistemi öngörür. Yani, gücünü yine
bir sistemden ve ona göre çıkartılmış yasalardan alır.
Erdoğan, bu durumda ya gerçek niyetini ortaya koymalı. Şeriata dayalı
bir toplumsal ve hukuki sistem arzuluyorsa bunu açıkça söylemeli.
Sandığa da öyle gitmeli. Kitlelerden ‘Şeriat için’ oy istemeli…
Ya da; şu anda korumak ve uymakla yükümlü olduğu sisteme uygun biçimde davranmalı.
Hem laik Cumhuriyet’e sahip çıkar gibi yapacaksınız… hem de şeriatı ‘de
facto’ dayatacaksınız. Bu olmaz. Olursa da, adına ‘DARBE’ denir.
TÜRKİYE’YE SAVAŞ AÇTI
Başbakan Erdoğan, bir süredir Türkiye’yi zorluyor. Yasalarıyla,
ilkeleriyle, temel özgürlüklerle oynuyor. Yasaların arkasından
dolaşarak, Siyasi İslam düzenine uygun adımlar atıyor. Attırıyor.
‘Kızlı-erkekli aynı evde kalmama’ çıkışı ve bunu ‘meşru ve gayrı meşru
hayatlar’ ekseninde yorumlaması ise, oyunun son perdesi. Yani, düpedüz
SİVİL DARBE.
Gazetem YURT dün “GENÇLERE SAVAŞ AÇTI” diye manşet atmış. Doğru. Ama
eksik. Erdoğan, Türkiye’ye ve Cumhuriyet’e savaş açtı. Din referanslı
otoriter bir rejimin sinyalini verdi.
Bu, gelişigüzel yapılmış bir tespit değil.
Neden mi?
YARIN NE YAPMALIYIZ?
Öncelikle, otoriter olma özelliğine bakalım: AKP’nin ilk anayasa
taslağını hazırlayan Prof. Ergun Özbudun bile “Bu, yüzde yüz yaşam
tarzına müdahale” demiş. Eğer bu, otoriter bir rejim anlamına
gelmiyorsa, hangi anlama gelir acaba!
Ayrıca, Erdoğan son zamanlardaki tüm çıkışları gibi, bu müdahaleyi de dini gerekçelerle savunuyor.
Zaten anlamış olduğunuz bir meseleyi böyle ayrıntılandırarak anlatmak,
aklınıza saygısızlık gibi olacak. Ama, çok sayıda liberal yataktan düşüp
uyanmaya başlasa da, hâlâ Başbakan’ın hedefini anlayamayanlar var. Hem
onlar için, hem de ‘anlayıp da, tehlikenin ne kadar yaklaştığını fark
edemeyenler’ için yazmak istedim.
Çünkü artık soru, yarın bizi neyin beklediği değil! Soru şu: “BUGÜN DARBE OLDU, YARIN NE YAPMALIYIZ?”
***
ASIL BU MEDYADAN UTANMALIYIZ!..
Nazlı Ilıcak, CNN Türk’teki programda, kızlı-erkekli yaşama konusu tartışılırken “AKP’ye oy verdiğim için utanıyorum” dedi.
AKP cephesinde kıyamet koptu tabii. “BİZ DE SENDEN UTANIYORUZ” diye
mesaj yağdırdılar. Dahası, bırakın Nazlı Ilıcak’ı, gelini Meyra bile
kimi sitelerde lime lime edildi. Hem de son derece seviyesiz, hatta
iğrenç bir dille.
Saldırı kampanyasında en ilginç atak ise, ilginçlik konusunda rakip
tanımayan bir isimden, eski gazeteci Mehmet Metiner’den geldi. Bugünün
AKP Milletvekili Metiner, aynen şöyle dedi:
“Şayet Ilıcak, sahiden ‘Başbakan’ ve AK Parti den utanıyorsa, Sayın
Başbakan Erdoğan vasıtasıyla ve ona yakınlık üzerinden elde ettiği köşe
ile imkânları elinin tersiyle itsin. Ilıcak, ‘Başbakan ın sözlerini
eleştirirken hangi bağlamda ne söylediğini bilmeden değerlendirme
yapmasın.”
Fark ettiniz elbette. Metiner, basbayağı bir itirafta bulunuyor.
Başbakan’ın kimilerine ‘çeşitli imkânlar’ verdiğini ya da verilmesini
sağladığını söylüyor. Nazlı Ilıcak, o listede midir? Sabah’taki köşesini
Erdoğan sayesinde mi almıştır?
Mehmet Metiner’den bunu açıklamasını da bekliyorum. Hatta bir zahmet
‘neden milletvekili yapıldığını’, vekilliğin yanı sıra köşe yazarlığı ve
TV yorumculuğunu sürdürmesini ‘Başbakan’a borçlu olup olmadığını da
anlatsa iyi olur.
BİR İTİRAF DAHA
Doğrusu, medya mahallesindeki herkes kadar ben de biliyorum ‘kimlerin
Erdoğan’ın kanatları altında olduğunu’… Hangi isimlerin köşe yazarı ve
hatta genel yayın yönetmeni olarak medya patronlarına önerildiğini...
Mehmet Barlas ise, hangi kategoriye girdiğini anlamakta ve izah etmekte
zorlandığım bir kalem. Erdoğan’a sevgisini saklamıyor. Her fırsatta
övüyor. Bir yandan da “Ben mesafemi korur ve gerektiğinde eleştiririm”
mesajı vermeye çalışıyor.
Ancak, dünkü yazısı bambaşka bir örnek. Çünkü o da, bir bakıma Mehmet
Metiner gibi ‘itiraf’ ediyor. Başbakan’ın ‘basit ama tehlikeli
stratejisini’ sergiliyor.
Üstelik ‘pek beğendiğini’ saklamadan:
BAŞBAKAN DERS VERMİŞ!!
“Muhafazakâr Demokrat kimliğinin sadece ‘muhafazakâr’ ayağını
kullanarak, kız ve erkek öğrencilerin birlikteliklerinin üzerine giden
Başbakan Erdoğan, siyasi rakiplerine adeta ‘Gündem öyle değil, böyle
değiştirilir’ dersi verdi.
Bu ‘gündem’ dediğimiz olgu, hafif hafif CHP’nin güdümüne giriyormuş
görüntüsü vermiyor muydu? Beraberinde, ‘muhafazakârlık’ da, sanki AK
Parti’nin tekelinden çıkıyormuş gibi bir hava oluşmuyor muydu?
Mustafa Sarıgül faktörü devreye sokularak, bir CHP’linin de muhafazakâr
kesimle diyalogu ve sempati alışverişi olabileceği vurgulanmaya
başlamamış mıydı?
Başbakan Erdoğan’ın gündemi değiştirme girişimi hemen sonuç vermiştir.
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Erdoğan’ın sözlerini damardan CHP’li bir
refleksle karşılamakta gecikmemiştir.
Acaba Mustafa Sarıgül, muhafazakâr seçmeni kendinden uzaklaştırmamak
için ‘Zaten ben Şişli’de kız ve erkek öğrencilerin aynı evde kalmalarına
asla izin vermedim’ mi diyecek?”
Barlas’a göre, mesele (seçmen avlamaya yönelik) basit bir siyasi oyundan ibaret. Tehlikesini görmüyor. Ya da görmek istemiyor.
Çünkü; yazısında böyle bir konuda, şöyle bir cümle kurabiliyor:
“Başbakan Erdoğan’ın gündemi değiştiren çıkışının içeriği doğru mudur
yoksa yanlış mıdır, bu ayrı bir mesele…”
Doğru ya! Bu, üzerinde yazılıp çizilmeye değmeyecek ayrı bir mesele!
Başbakan gündemi değiştirdi mi? CHP’yi zorladı, Sarıgül’e gol attı mı?
Siz ona bakın!
***
BİR ERDOĞAN OPERASYONU DAHA MI?
Acun Ilıcalı, TV 8’i satın almış veya almak üzereymiş. Nicedir
‘kendisine ait bir TV kanalı kurmak istediği’ herkesin malûmu. Bunu
gerçekleştirebilecek parası da olduğu... Ama meselenin ‘haber’ yanı
başka. ‘Hükümete yakın kaynakları’ olduğunu bildiğim Gazeteciler.com,
‘özel haberi’yle bakın neler anlatıyor:
“Mehmet Nazif Günal, TV8 i Başbakan Recep Tayyip Erdoğan dan gelen telefonla satma kararı aldı.
Erdoğan ın Günal ı arayarak, kanalı Acun a vermesi için telkinde
bulunduğunu öğrendik. Pazarlık sürecinden bir bomba detay daha... Kanalı
almaya talip olan Acun Ilıcalı bu görüşmeyi kendi ofisinde yapmış. O,
MNG Holding’e gitmek yerine, holdingin Başkanı Günal, Acun Medya ya
giderek pazarlık masasına oturmuş.
Kötü haberi sona bıraktık... Acun Ilıcalı TV8 i aldıktan sonra,
neredeyse tamamen boşaltacak. Bomba ise haber merkezinde patlayacak.
Zira; TV8 de ana haber de dahil olmak üzere, haber bülteni
yayınlanmayacak. Aynı şekilde, haber programları da bitirilecek.”