Sonda söyleyeceğimi başta söyleyeyim: AKP ile PKK ya da Erdoğan ile
Öcalan arasında yaşananlar tam bir kayıkçı kavgası gibi. Yani;
aralarında ciddi bir gerilim var sanıyorsunuz. Kavga büyüdü büyüyecek,
silahlar yeniden patladı patlayacak diye korkuyorsunuz. Ama tam da
kayıkçı kavgasında olduğu üzere; kürekler kayıkçıların değil, kıyıda
seyre duranların kafasına iniyor. Arada, belki birileri de seyirci
kalabalığına karışıp, ceplerden üç beş aşırmaya çalışıyor.
Başbakan’ın danışmanlarından ve Kürt açılımları/paketleri/buluşmaları
dizisinde hep yanı başında gördüğümüz Yalçın Akdoğan, günlerdir yazıyor.
Kimi Kürt yazarlar ya da çözüm sürecini hararetle destekleyen kalemler
de karşı salvolarla tansiyonu artırıyor.
Yalçın Akdoğan’a bakarsanız, Demokratikleşme Paketi Kürt cephesini
böldü. Öcalan ve BDP içinde birileri çözüm sürecini ve paketi
destekleyen iyiler... İmralı ve BDP içinde başka birileri de şahinler,
yani kötüler…
“ÖCALAN KRİZE GEÇİT VERMEDİ”
Şu satırlar Başbakan’ın danışmanı Akdoğan’a ait:
“(Selahattin) Demirtaş çok negatif bir konuşma yaptı. Ardından KCK
benzer negatiflikte açıklamalar yaptı. Hepsi, neredeyse kriz duasına
çıkmış, felaket tellallığına soyunmuştu. Hepsinin beklentisi, Öcalan’ın
kendileri gibi felaket kokan bir açıklama yapmasıydı. Ama öyle olmadı.
Öcalan sürecin anlamlı, çalışmaların önemli olduğunu ve bunların toplumu
rahatlattığını söyledi. (Oysa) Kandil’in kullandığı dil ve üslup
BDP’lilerinki kadar kötü. Dağın daha makul olduğu falan yok.”
İPLER KOPAR-MIŞ!
Uzun bir alıntı oldu ama iktidarın stratejisini ve kamuoyuna yönelik hazırlığını anlamak açısından önemli.
AKP, yerel seçimler ve elbette Cumhurbaşkanlığı Seçimi öncesinde BDP ile
el ele bir görüntü vermek istemiyor. Milliyetçi hassasiyeti gözetir-miş
gibi yaparak, her fırsatta BDP’lilere veryansın ediyor! Başbakan’ın,
bayramda mikrofonlara söyledikleri daha çok taze...
Bir gazeteci -günlerdir Yalçın Akdoğan’ın söylediklerini tekrarlayarak-
Başbakan’a “BDP ile İmralı arasındaki makas açılıyor mu” diye sordu.
Başbakan da, BDP’nin tahrik kokan mesajlar verdiğini söyledi… Ve “Bu dozda giderlerse ipler kopar” dedi.
Ancak dikkatinizi çekerim, burada nüans fevkalade önemli. Çünkü
Başbakan, BDP’liler ile Adalet Bakanlığı arasındaki iplerin kopmasından
söz ediyor. Yani, İmralı’ya gideceklere Adalet Bakanı’nın izin verdiğini
hatırlatarak, “BDP’liler Adalet Bakanlığımızla arasını açmasın, yoksa
böyle bir görüşmenin ipleri kopar” diyor.
İktidar BDP’lilere İmralı’yı kapatır ve süreci dinamitlemeyi göze alır
mı, yoksa bu çıkış, “Paket yakında Meclis’e gelecek, uslu durun!”
mesajından mı ibaret?
Hiç şüpheniz olmasın; ikincisi!
YÜRÜYÜŞLERİ DEVAM EDİYOR
İmralı’dan gelen mesajlara ve çeşitli çevrelerdeki yorumlarına bakarak
şunu söyleyebiliriz: Öcalan süreci bitirmek niyetinde değil. Erdoğan’ın,
taleplerini hemen karşılayamayacağını biliyor.
Her iki isim de kendi hedeflerine doğru yavaş ama son derece dikkatli
adımlarla yürüyor. Bu yürüyüşte Kürt sorunu, her ikisi için de temel
önemde. Sonucun kazan-kazan olabilmesi için, çok hassas bir oyun
oynanıyor. Bir Erdoğan sert çıkışlar yapıyor, bir İmralı’dan “Öcalan
resti çekti” açıklaması geliyor!..
Bu kayıkçı kavgasını seyrederken de, birileri küreklerden nasibini alıyor.
***
VURUN GEZİ’YE!
Kayıkçı kavgasında kürekler birilerinin başına iniyor, dedim ya...
Yıllardır politik duruşunu da yazarlığını da Kürt meselesine
kilitlemiş... Son dönemde Erdoğan’a -görünenden çok daha- yakın bir
kalem; Oral Çalışlar da, o birilerini aynen şöyle yazmış:
“BDP/PKK ile AK Parti hükümeti arasındaki ilişki, bundan sonra nasıl bir
yol izleyecek? Türkiye’deki siyasi denklemin kaderini bu ilişkiden ayrı
şekilde düşünmek imkânsız. Gezi Olayları, kamplaşmayı ve kutuplaşmayı
tırmandırıcı bir etki yaptı. İktidar kavgası sertleşti. İşin içine
Kürtlerin de katılması dengeleri değiştirebilir, Kemalistlerin
omurgasını oluşturduğu sokak çatışmaları, ülkeyi bir siyasi krizin içine
sokabilirdi. BDP dikkatli bir çizgi izledi. Soldan gelen baskılara
rağmen, çatışmanın tarafı haline gelmedi. Direnişin ‘Kemalist
omurga’sına ihtiyatla yaklaştı, esas olarak ondan uzak durdu.”
Hadi, BDP’nin daha sonra bu konuda özeleştiri yaptığını ve “Gezi’de
olmalıydık” dediğini bir kenara koyalım. Oral Çalışlar böyle bir şeyi
asla atlamaz ama, haydi hatırlamadı diyelim...
Gezi’nin bileşenleri konusundaki analizini ne yapacağız! Doğrusu ondan,
Okan Bayülgen ve Kutluğ Ataman’ın Gezi açıklamalarından daha ileri bir
analiz beklerdim!
Cumhuriyet’in tasfiyesine karşı çıkanları neredeyse suçlu ilan eden...
Kemalizm düşmanlığı paranoya haline geldiği için, artık her taşın
altında huzuru bozmaya yemin etmiş bir Kemalist arayan... Yani;
neresinden bakarsanız, sorunlu bir bakış!..
Olabilir... Neticede bir bakıştır! Ancak, Gezi’den bunu anladıysanız, o zaman bu sorunlu olmaktan çıkar patolojik hale gelir.
Oral Çalışlar, Gezi bileşenleri hakkında yeterli bir fikre sahip bence.
Ama omurga falan diyerek, AKP ile PKK karşısında ortak düşman
yaratılmasına yardımcı oluyor. Yeter ki, AKP ile PKK arasındaki iletişim
/ bağ kopmasın.. Yeter ki, sevenler ayrılmasın!..
***
BİR TEPKİ DE BENDEN!
Mustafa Mutlu kısa bir süre birlikte çalıştığım, sonrasında da zaman
zaman görüştüğüm bir isim. Gazetecilik çabalarını önemsediğim bir
meslektaşım. Ancak, Hazal Özvarış’ın t24 için yaptığı söyleşideki
sözlerini anlamak da, onaylamak da mümkün değil. Mustafa, özetle şöyle
diyor: “Güneydoğu’da Kürtler, PKK’nın yayınlarını izlemek için çanak
antenler kurdu. Ama o arada porno yayın da izledi. Ve ensest vakaları
patlama yaptı.”
BİR: Bu iddianın hiçbir istatistik, araştırma, inceleme, rapor gibi
somut karşılığı yok. O kadar yok ki, buna yönelik bir iddiayı bile
gündeme getiremezsiniz.
İKİ: Diyelim ki, ciddi ve kapsamlı bir araştırma yapıldı ve bölgenin
herhangi bir yerinde böyle bir durum saptandı. Bundan hareketle,
meseleyi Kürtler başlığında bir etnik topluluğa mal edemezsiniz.
ÜÇ: Hele, benzer bir araştırmayı Türkiye’nin diğer bölgelerinde yapmadan, söze Güneydoğu’da diye asla başlayamazsınız.
Kusura bakma sevgili Mustafa, ama olmadı. Hiç olmadı!..
***
TÜRKİYE’NİN FOTOĞRAFI
Abdullah Gül, bir ilki gerçekleştirdi. Hacca giden İLK Cumhurbaşkanı
oldu. Bu kare de orada çekildi. Sağ yanında Diyanet İşleri Başkanı
Görmez... Sol yanında da (önce İranlı bir yetkili sandığım) bu ülkenin
bilimini ve teknolojisini emanet ettiğimiz bakan: Nihat Ergün…