Yaklaşık bir ay sonra meslekte 40. yılıma
gireceğim. Başlıktaki ifadeyi herhalde binlerce kez söylemiş, bir o
kadar da okumuş / duymuşumdur. Ama bugüne kadar hiçbir skandalın
hükümeti salladığını görmemişimdir.
Aklıma, Cumhuriyet’in manşetiyle geldi. Manşette “15 MİLYAR NEREYE
GİTTİ” diye soruluyordu. Sayıştay’a göre; “Devletin kasasından ancak
savaş ve seferberlik durumunda kullanılabilecek 15 milyarlık harcama
yapıldı”. Taslak raporda, bu harcama ‘cezai yaptırım gerektiren bir
durum’ diye nitelenirken, asıl raporda ifade yumuşatıldı ve “Takdir
Meclis’indir” denildi. Bırakın hükümeti, medya bile sallanmadı!
Zaten bu memlekette neler iki gün konuşulup unutulmadı?.. Hatta, neler iki gün bile üzerine kafa yormadan geçilip gidilmedi ki!
Ama lütfen, bu kez bir dakikanızı ayırın ve ‘Balyoz’da neyin olup
bittiğini okuyun. Ne de olsa, bu aynı zamanda sizin hikâyeniz!..
KRİSTAL KÜREYE BAKMIŞLAR…
Dava dosyasına göre, ‘Balyoz Harekat Planı’nda darbe gerekçesi olarak
şöyle deniyor: “Özel sektörde sermayenin el değiştirmeye başladığı,
iktidar ve irtica yanlısı basının palazlandığı; iktidarın medya, sivil
toplum örgütleri ve bürokrasiyi kendine bağımlı hale getirmeye çalıştığı
görülmektedir. Toplumsal muhalefet sindirilmiş, muhalif basın ekonomik
ve mali denetim tehdidi ile susturulmuştur.”
İyi de; yine dava dosyasına göre, bu plan 2 Aralık 2002 tarihinde
yazılmış. Yani; seçimlerden bir ay, Gül Hükümeti’nin güvenoyu almasından
sadece 5 gün sonra!..
Bu kadar kısa sürede, darbeye dayanak olacak kadar ağır bir tespitte
bulunulmuş. Dahası; Doğan Grubu’na uygulanacak ekonomik ve mali denetim
tehdidi 7 yıl önce görülmüş!
PLAN GERÇEKTE KİMİN?
Bundan, planın gerçek sahipleri sonraki yıllarda başımıza nelerin
geleceğini bilenlerdi sonucu çıkar mı acaba? Neyse, bunu bırakıp
‘Denizciler’e dair büyük soruya geçelim.
Balyoz’da Yargıtay 237 askerin cezasını onadı. Bunların 134’ü Deniz Kuvvetleri mensubu. Ancak;
1) Denizcilerin, “darbe hazırlığının odağı” denilen 1. Ordu ile herhangi bir ilişkisi yok,
2) En büyük suç ve delil olarak kabul gören Plan Semineri’ne de katılmamışlar,
3) Ayrıca, hiçbirinin hiçbir belgede ıslak imzası bulunmuyor,
4) İddianamede darbe hazırlığı denilen kimi denizcilik faaliyetinin
gerçek olmadığı... (Falanca gemi o tarihte daha yapım aşamasındaydı…
Filanca gemi o tarihte keşif seferine çıkmamıştı, çünkü o sırada
bambaşka bir yerdeydi vs. vs.) Öne sürülenlerin gerçeğin yanından bile
geçmediği kanıtlandı.
Yargı, adaleti böyle ıskalayınca... Denizciler dertlerini topluma da bir
türlü anlatamayınca... Deniz Kuvvetleri bu kez de istifalarla sarsıldı.
Başbakan Erdoğan, “Dürüst, vatanını milletini seven bir amiralin böyle
süreçte istifa etmesi gerekmezdi” dedi. Ekledi: “Nasıl böyle bir şey
yaparlar, anlamak mümkün değil...”
Başbakan anlamıyor ya da anlamazdan geliyor. Bilemem. Ama SİZLER
ANLAMAZSANIZ, birilerinin yazdığı o planın tıkır tıkır işlemeye devam
edeceğini biliyorum.
ŞAKACI BAŞBAKAN
Yazık, arada kaynayıp gitmesin. AKP Samsun İl Başkanı da gazetecilere 40’ar (yazıyla KIRKAR) lira bayram harçlığı vermiş...
Başbakan’dan 200 lira harçlık kopartan gazeteci çok konuşuldu. AKP’li
Başkan’ın hakkını yemeyelim. Onu da konuşalım. Üstelik, bu başkan (artık
kaç kişilerse) mevcut gazetecilerin her birine vermiş harçlığı...
Medya Mahallesi, başkanı değil ama Başbakan’ı çok konuşup tartıştı.
Kadri Gürsel gibi “Mesleğim adına utandım” diyen de oldu... “Gazeteci
değil, onu yetiştirenler ve yöneticileri utansın” diyenler de…
Mehmet Barlas “muhabirin Başbakan’ı bir aile büyüğü olarak gördüğünü”
söyleyerek, meseleyi ilginç bir noktaya çekti. Ancak asıl ilginç mesaj,
HaberTürk yazarı Nihal Bengisu Karaca’dan geldi: “Başbakanın
‘şakalaşılabilir’ profili birilerini çok rahatsız etti. Normal.
‘Diktatör’ senaryosuna uymuyor çünkü, ‘diktatör’ şakalaşmaz.”
GÜLEBİLMEK…
Gazetecinin harçlık almasını eleştirenler ‘Birileri’ olmuş. O birileri
de “Eyvah, Erdoğan şaka yaptı. ‘Diktatör’ diyemeyecek miyiz artık” diye
dizlerini dövmüş!..
Şimdi... Şaka derken… Bu memlekette Recep İvedik serisi, en çok izlenen
komedi filmlerinde başı çekiyor... Yani milyonlar, Recep İvedik’e
gülüyor. Gülebiliyor!
Ama ben kendimi ne kadar zorlasam da, Başbakan’ın şakasına gülemiyorum.
Çünkü... Gezi Eylemleri’nde öldürülen çocuklara küçücük bir üzüntü
belirtisi göstermeyen... Balyoz Kararı sonrasında Deniz Kuvvetleri’ni
sarsan istifalara vatan hainliği muamelesi yapan... Medyanın üzerinden
buldozer gibi geçen... Galiba aynı şakacı kişi!
NAZLI... YOKSA SEN!..
Gazeteciye harçlık tartışmasında, bana göre en doğru eleştiriyi Nazlı
Ilıcak yaptı. Nazlı’nın bir eleştirisine “Altına imzamı atarım”
diyeceğim günler de gelecekmiş meğer, geldi!..
“Türk medyasının çok daha önemli sorunları var. En önemlisi de, özgürlük
sorunu. Genç bir muhabirin toyluğunu ezerek başka sorunları atlamak
doğru değil. Asıl sorun gazetelerin özgür olmaması. Gazetelerde muhalif
yazılar çıkabiliyor ama köşe yazılarında! Haber sayfalarında ise, övgü
ve suya sabuna dokunmayan haberler görüyoruz. Tatsız hale geldi.”
GÜNÜN KİŞİSİ!
Avrupa ile didişmekten sorumlu bakan Egemen Bağış. Türkiye-Hollanda
maçını izlerken böyle yansıdı objektiflere... Arkasında ‘34’ yazan milli
takım formasıyla... Kimileri bunu, Bağış’ın İstanbul Büyükşehir
Belediye Başkanı adaylığına yordu. Ama maç seyircisi, 34. dakikalarda
gelen “Her yer Taksim - Her yer direniş!” sloganlarını hatırlayıp pek
güldü.
Egemen Bey, 34. dakikayı nasıl atlattı bilmiyorum. Ancak önce
Hollandalılar üzdü kendisini... Ertesi gün de, “Gezi’de polis orantısız
şiddet uyguladı. Medyada sansür ve otosansür endişe verici boyutta”
diyen raporuyla, Avrupa Birliği!..
Yazık!