Dün 6 Eylül’dü...
Bugün 7 Eylül...
6-7 Eylül günleri,
ulusal tarihimiz için de bizim ailemiz için de, hatırlandığında
gözlerin daldığı, nefeslerin daraldığı, dudakların ısırıldığı günler...
Devletin “radyo ajansı” o gün 13.00 haberlerinde “Selanik’te Atatürk’ün evinin bombalandığını” duyurdu...
Akşam
saatlerinde Rumların, Ermenilerin, Yahudilerin evlerine ve işyerlerine
saldırılar başladı... Mağazaların vitrinleri kırılıyor, kumaşlar yollara
saçılıyor, kasalar yağmalanıyor, evlere girilerek değerli ne varsa
talan ediliyordu...
Caddeler yerlerde uçuşan kumaşlardan geçilmez olmuştu...
Azınlıklar panik içinde sağa sola koşuştururken, öldürülenler ve yaralananlar vardı...
Kiliseler, mezarlıklar dahi talan ediliyordu...
Kırılan ve sakat kalan eli yüzünden mimarlık hayatı bitmişti...
Sonraki yıllarda çocuklarını alarak Ankara’ya taşındı, elçilikte çalıştığı günlerde bizim kader çizgilerimiz kesişmişti...
Her şeye rağmen Türkiye’yi deli gibi seven, asla toz kondurmayan o yakışıklı adamı biraz utanç, biraz gıpta ile izlerdim...
“Atatürk’ün evinin Rumlar tarafından bombalandığının” yalan olduğu ortaya çıktı...
Demokrat Parti ekonomide sıkışmıştı...
Dış politikası çökmüş, içeride itibar kalmamış, gitme korkusu sarmıştı yönetimi... Toplumdaki tepkiler ise giderek artıyordu...
Olayları bahane ederek başta Aziz Nesin, Kemal Tahir gibi muhalifler olmak üzere, susturmak istediklerini “6-7 Eylül olaylarının sorumlusu” diye tutukladılar...
Suçlananlar arasında olaylardan çok önce ölmüş dört rahmetli de vardı...
Aynen...
Patlayan bombaların, kirli
oyunların, yalan tezgâhların, eli palalı yandaşların, sana hâlâ inanan
ve peşine takılan gelişmemiş yığınların ile yine oradasın...
Her eylül başı bizler utanırız...
Sen utanma...
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 7.09.2013 00:00:00 / Okunma = 2560