Yarın Ağustos 5, Ergenekon denilen davanın kararı açıklanacak. Birçok insan bu günden karara ilişkin ne olacağını bilmediğinden, pek görüş belirtemiyor. Bense, kararı şimdiden tahmin ediyorum ve hatta kendimce biliyorum. Balyoz’da ne oldu ise, Ergenekon’da o olacak. İlgili mahkeme iki oya karşı bir oy ile oldukça ağır kararları açıklayacak. Aslında, o kararları siyaseten verecekler ve verdikleri karın vicdanen pek rahatsız edeceğini bildiklerinden, bir üst mahkemede de bu kararların bozulması için içten içe dua edecekler. Verdikleri kararlar bir üst mahkemede bozulmaz ise hepsi vicdanen çökecekler.
Ben iki gündür devam eden olaylara bakmak istiyorum. Ergenekon için Silivri’ye çağıran TGB ağırlıklı davet sosyal medyada gündemi belirliyordu. Bir Vali, Bir Emniyet Müdürü, Bir Savcı, Bir Hakim diyerek başlatacağım cümlemi. Ne gerekçe ile bu TGB’nin ve yanı sıra Aydınlık, Ulusal tv’nin yönetici ve çalışanlarına arama ve tutuklama emri çıkarır? “Bu kadar boktan bir anayasamız olduğunu bilmiyordum.” demekten kendimi alamıyorum, vicdanen de diyemiyorum..
Olayın bir başka tarafına bakalım şimdi. Bir Twit çıkıveriyor ortaya: “Taksim’de yürüyüş vs” Kendini muhatap kabul eden birçok yerden, sanki mecburmuş gibi anında yalanlama geliyor. İşte beni şoke eden kısım da burada başlıyor. Kimler mi bunlar?
a) Çarşı: Adeta Gezi için bir ulusal kahraman olan ve Atatürk, Devrim, Çağdaş vb sloganların araksına sığının Çarşı, sus pus olmuş topa vuranların şeklini resmediyordu. Kısa zamanda onlara verdiğim ulusal kahraman ödülümü geri aldım, bilsinler.
b) Taksim Dayanışması: İki de bir “Biz Taksim’e çağırmadık, biz ilan vermedik “ gibi nara atmaktan başka, bir de utangaç demeç vermekten başka bir iş yapmadılar. Aslında, Taksim Dayanışması denilen oluşum da kendi çıkarının dışında bir iş yapmıyormuş, onu da onlara ilanen duyuralım.
3) RedHack ve benzeri oluşumlar: İster komünist olsunlar, ister demokrat; baskı ve zulme boyun eğmeyeceklerini beyan ederken insan, fikir ve eylem ayrımı yapmayacaklarını sanıyordum. Uyarı ve düzeltme babında mesajlar yayınladılar ama, “biz onların şu yanına katılmıyoruz!” diyerek. Bu durum onların ne kadar da ikili mesajlarının olduğunu gösteriyordu. Oysa baskı, zulüm, işkence insana yapılıyordu. Elbette Gezi, Lice, Reyhanlı veya Rojava’da çok kötü şeyler oluyordu, insanım diyenin yüreği kanıyordu, ama TGB’liyim diyenin evinde de çok kötü şeyler oluyordu. Çok geç olsa da, biraz mesajlarında düzelme oldu, ama yeterli değildi.
4) Devrimci Müslümanlar: Ergenekon’a baştan beri mesafeli durdular. Bu onların tercihi. Ama o adaletsiz yapının içinde olanlara karşı yapılan hukuk ve insanlık dışı uygulamaya karşı durmayı da mesafeli yaptılar. Neden? Ergenekon’da insan yok mu?
Ben ise şunu net belirteyim. 16 senelik yazılımcı olan biri olarak, 2007 yılında üretilecek Windows fontunu 2003 yılında kullanarak delil üretilmesinden sonra, o dava bende biter; bir çok sehvenleri saymasak bile. Ayrıca, ömrü silah taşımakla geçmiş olan bir ordunun baş komutanının, silahlı terör örgütü vs gibi bahanelerle yargılanması da işin başka komik tarafı. Hukuk, hukukçuların belirttiğine göre, kapıdan şeklen girerek içerde esastan yargılanma sistemidir. Kapından bu insanlar şeklen girmediler, pata küte iteklenerek atıldılar. Faşizm başka nasıl olacak ki? O zaman ses çıkarmayan bir çok insan, bir zaman sonra sıranın kendilerine geleceğini sanırım tahmin etmiyor. Ama, unutmasınlar ki, faşizm yiyecek bir şey bulamaz ise, kendi bacaklarından başlar kemirmeye.. Çünkü, faşizm her daim yemeli, yemeli, yemeli..
Ulusal ve uluslararası tek kahraman ise, Barbaros Şansal’dır. Başka kahraman tanımam!
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 4.08.2013 00:00:00 / Okunma = 3057