CHP Genel Başkanı Özgür Özel, İstanbul 45. Asliye Hukuk Mahkemesi'nin, CHP İstanbul Olağanüstü İl Kongresi’nin çalışmalarının durdurulması talebine ilişkin, "İcra memuru kanalıyla haciz yapıyor. Neyi haczetmeye gidiyor? CHP'lilerin iradesini haczedecek. Utanmazlığın dik alasındayız, son noktasındayız. Bugün Asliye 45'in hakimi şöyle yapıyor, kamikaze dalışı. CHP siyasi partisini bir gemi gibi düşünün. Kamikaze dalışı yapıyor. Kendi hakimliğini inkar ederek, mesleğini inkar ederek, gelecekte bu mesleği yapmayacağını, yapamayacağını bilerek, olmayacak bir kararla kendini CHP gemisinin bacasından içeriye daldırıyor. Kendini de patlatıyor, gemiyi de batırmaya çalışıyor aklı sıra. Kardeşim senin gücün yeter mi böyle bir şeye? O geminin ilk kaptanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk" dedi.
Özgür Özel, TELE1'de Sabah Pusulası programına konuk oldu. Gündeme ilişkin soruları yanıtlayan Özel, TELE1'de yayınlanan "Türkiye'nin Yönü" programında kısa süre ekranda kalan bir KJ gerekçe gösterilerek İstanbul Adliyesi’ne polis eşliğinde götürülen Genel Yayın Yönetmeni Merdan Yanardağ, Programlar Müdürü İhsan Demir, program moderatörü Musa Özuğurlu'nun yurt dışına çıkış yasağı ve karakola imza verme adli kontrol şartlarıyla serbest bırakılmasını şöyle değerlendirdi:
"Öncelikle tabii ki geçmiş olsun demek isterim. Hem bir hafta boyunca ekranların karartılmış olması, 2025 yılında yani Türkiye gibi demokrasiyle yönetildiği iddia edilen, anayasasına göre düşünce özgürlüğü güvence altında olan bir yerde söylenen sözden, yapılan haberden dolayı, hatta işte sizinki artık iyice uç bir şey... Canlı yayında söylenen sözleri yayınlamaktan dolayı ekran karartılıyor. Bu büyük bir yanlış, büyük bir ayıp. Ona tepkimizi de gösterdik, dayanışma da gösterdik. Türkiye'de toplum da TELE1'le büyük bir dayanışma gösterdi, bunu da görmek lazım. Bu son mesele ise artık bir fırsatçılık. Ben ilk önce KJ'yi duydum. Ben TELE1'in yayın politikasını biliyorum. Ama tırnak içinde, yani birisi söylemiş demek, kim söylemiş, yayında mı söylemiş, bir yerde söylemiş, alıntı mı yapmış? Sözün sahibi yok. Sonradan anlaşıldı ki canlı yayında söylenen bir söz, o anda hızlı bir şekilde kısaltılırken 'Trump'la Netanyahu'nın farkı ne farkı var' yazılacakken bir dakikayı geçmeyecek bir süre ekranda böyle kalmış. Sonra ekrandan çekilmiş. İletişim Başkanlığından tutun Parti Sözcüsüne kadar açıklama yapmaya başlamışlar. Bu sözden çok rahatsız oluyorsan 50 saniye durmuş gitmiş, bu sözü bu kadar üstünde tepinip, köpürtüp bütün Türkiye'ye duyurmanın da faydası var, değil mi? Ama maksat o değil, maksat fırsatçılık. Muhalefeti sindirmek. 'TELE1'e bir ceza daha verebilir miyiz, ekranı bir daha karartabilir miyiz, yarın öbür gün kalıcı olarak kapatmak için bir imkan olur mu, seçimlere giderken TELE1 gibi objektif yayıncılık yapan, muhalefetin de sesini duyuran, toplumun sesini duyuran bir kanalı iyice sindirebilir miyiz' diye saldırıyor. Bakıyoruz daha sonrasında kanal, kurumsal olarak da bu hatayı kabul etmiş, geri çekmiş. Özür dilemiş yani. Daha ne yapacaksın? Ama onun üstüne yine 'Hadi gelin mahkemeye, ifade verin.'
"Yapılan iş bir fırsatçılık"
Gerçekten yapılan işin bir fırsatçılık olduğunu ve temel maksadı şu olduğunu görelim: Dün mahkemeleri vardı, bir kez daha ertelendi veya evvelsi gün. TÜSİAD Başkanı ne yapmış? Kürsüde çıkmış ekonomiyle, demokrasiyle ilgili eleştirilerini dile getirmiş. TÜSİAD Başkanı'nı ve bir yöneticisini alıyorlar. Herkesin gözü önünde Çağlayan Adliyesi'ne götürüyorlar, getiriyorlar, yurt dışına çıkış yasağı veriyorlar. Ayşe Barım. Özelliği birçok sanatçıyla tanışık olması, menajeri olması. Bundan 10-12 sene evvelki olaylar, bir protestoya katıldı diye alıyorlar, içeride tutuyorlar. Ve onun adına gelen ifade verenleri de yalan ifade verdin diye tekrar sorguluyorlar, bütün bir sanat camiasını."
Özgür Özel, partisinin yüz binlerce kişinin katılımıyla Saraçhane mitingleri düzenlediğini, kimsenin burnu kanamadan katılımıcıların dağıldığını ifade etti. Özel, şöyle devam etti:
"Gitmeden evvel dağılmakta geciken bir grup genç var. Onlardan bir sürtüşme yaratıyor polis. Ama orada da bir gözaltı yok. Sonra bir patırtı, gürültü, gidip bir metro istasyonundan 20 tane genci alıyorlar. İçeri koyuyorlar. suçluyorsunuz? Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet. Başka bir suç var mı? Yok. 80 gün içeride tutuyorlar, bütün bir yaz boyunca.
"YSK Başkanı çıktı, Anayasa'nın ilgili maddesini hatırlattı"
Dün artık YSK Başkanı çıktı, Anayasa'nın ilgili maddesini hatırlattı. 'Seçimler, seçim kurullarının ve Yüksek Seçim Kurulu'nun işidir, size ne kardeşim?' dedi. Asliye hukuk mahkemesi üzerinden bir siyasi partiye operasyon çekiyorlar. YSK bıkmış bunlardan, illallah demiş. YSK bir üst kurulu, bir mahkeme, öyle hani iletişim halinde, bizim iletişimimiz onlarla. Yazdığımız dilekçe, aldığımız cevap. Gittiğimiz böyle bir insani iletişim olarak söylemiyorum. Ama YSK'nın dün birçok televizyonda da vardı yeter artık dedikleri. Adliye muhabirleri tarafından yazıldı, çizildi. Biz de öyle okuduk. Şimdi YSK Başkanı yeter artık diye bana söylemedi. Ama aldığı karar da onu gösteriyor. YSK Başkanı kapının önüne çıktı, kendi söyledi."
"Bu yapılan yargı terörü"
Özel, "Ne hissettiniz karara görünce?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Kararı duyunca hukuk devletinin ne kadar önemli bir şey olduğunu, bu kadar ağır aksak, bu kadar ağır darbe aldığımız bir süreçte YSK'nın belki de kendisini korumak için... Neden? Yoksa varlık sebebi ortadan kalkacak. Yani Türkiye'de seçimler yürüyemez böyle olursa. Türkiye'de dünya kadar asliye hukuk mahkemesi var. Her birisi YSK'nın temyiz mercii olabilir mi? Alınan kararları bozma yetkisinde olabilir mi? O zaman her siyasi görüş kendine bir tane asliye hukuk mahkemesi hakimi ayarlar, o onun mahkemesi, o onun seçimini bozdurur, Türkiye'de siyasi partilerle siyasal düzen diye bir şey kalmaz. Terör yaratırsınız. Terör dediğin devletin ortaya koyduğu bütüncül istikrar halinin ortadan kalkmasıdır. Bu yapılan yargı terörü. Yani sen iki sene önce kurultay yapmışsın. Kurultayınla ilgili parti üyesi olmayan iki meczup iftira etmiş. Onlara dayanarak 8-9 dava açılmış. Davaların her birisi görevsizlikle Ankara'ya yollanmış, Ankara'da birleşmiş. O dava önden başka bir mahkemede görüldüğü için burada artık açıldığında gidip asliye hukuku gereğince orada birleşmesi lazım. Takvime bakmışsın nisan ayından, 15 Ağustos günü, o hafta Asliye 45 nöbetçi. Asliye 45'te bizim AK Parti'den gelen, kendisi AK Parti döneminde Karayolları Genel Müdürlüğü'nün anlaşmalı avukatı olan, eşi AK Parti döneminde İBB'ye girmiş bir avukat olan, AK Parti döneminde İBB'ye girmek için koyu Ak Partili olman, çok sağlam referansın olması lazımdı, bizim gibi liyakate göre her siyasi görüşten insana alan açmıyorlar, AK Partili olacaksın, olan birisinin 45 Asliyede nöbeti var. Mahkemesi nöbetçi daha doğrusu. Oraya denk getirip davayı kabul ettirmiş. Reddedilmesi gereken, görevsizlik verilmesi gereken davayı. Sonra adli tatilin bittiği gün tedbir kararı koymuş. Oysa ki '26 Eylül günü duruşmam var' dediği halde bize savunma yapma fırsatı dahi vermeden. Yapsa ne yapacağız? 'Sen bu mahkemeyi göremezsin, Ankara 3. Asliye Hukuk'ta görülüyor' diyeceğiz. O lafı duymadan gözüm kapalı, kulağımı kapadım deyip suçu işlemiş hakim.
"CHP bir gemi, Asliye 45'in hakimi kamikaze dalışı yapıyor"
Ve o hakimin yaptığı işle iki yıl önceki İstanbul il kongresine tedbir koyacağım, daha sonra o tedbir koyduğum kongrenin delegeleri kendi iradeleriyle gidip noterden para vererek kongreyi yenileyecekler. Buna engel olmaya çalışacaksın. Sarıyer İlçe Seçim Kurulu kayyumuna sen yetkili değilsin diyecek. Yüksek Seçim Kurulu'na başvuracaklar. O kararını verecek. Yapılan bütün başvurun boşa çıkacak. Sen ve yeni irade ortaya çıkıyor dün. Oraya icra memuru yollayacaksın. Ne yapıyorsun sen? Gidip orada ne yapacaksın? İcra memuru kanalıyla haciz yapıyor. Neyi haczetmeye gidiyor? CHP'lilerin iradesini haczedecek. Utanmazlığın dik alasındayız. Son noktasındayız. Bugün Asliye 45'in hakimi şöyle yapıyor, kamikaze dalışı. CHP siyasi partisini bir gemi gibi düşünün. Kamikaze dalışı yapıyor. Kendi hakimliğini inkar ederek, mesleğini inkar ederek, gelecekte bu mesleği yapmayacağını, yapamayacağını bilerek, olmayacak bir kararla kendini CHP gemisinin bacasından içeriye daldırıyor. Kendini de patlatıyor, gemiyi de batırmaya çalışıyor aklı sıra. Kardeşim senin gücün yeter mi böyle bir şeye? O geminin ilk kaptanı Gazi Mustafa Kemal Atatürk. O gemi o gemi o sularda yüzsün diye dünya kadar şehit kanı dökülmüş. Dünya kadar gazimiz var. Bu memleket ölümü göze almış o gemiyi yüzdürmek için. Bu gitmiş, 'Ben bu geminin bacasından dalarım. Ben başaracağım bu sefer'. Al başardın. Ne oldu? Yüksek Seçim Kurulu Görülmekte olan bir kongre var. O kongreye yargı eliyle darbe yapılmaya çalışınca toplandı. 'Yeter artık kardeşim' dedi. Anayasa'yı hatırlattı. 'Senin yetkin yok' dedi.
Bugün HSK'nın kararı olması gereken, doğru. Kendi pozisyonlarını da doğru tarif eden, seçim hukukunu, anayasal güvencesini hatırlatan bir karar. Böyle bir konuda asla ve asla olması gerekeni ekstra iyi bir şeymiş gibi görmemek lazım. Bunu normalleştirmemek lazım. YSK görevini yaptı. Aksini yapamazdı, yapmamalı. Aksi teklif dahi edilemez. Aksi durumda Türkiye'de hiçbir kimsenin mazbatası kalmaz."
"Berhan Şimşek, partinin çok uzun yıllar gerçekten sabrettiği bir figürdür"
Özel, "Eski yol arkadaşlarınız, ki Sayın Kemal Kılıçdaroğlu'nu da sormak isterim bu noktada, Berhan Şimşek, Gürsel Tekin, Kemal Bey'le birlikte mi hareket ediyorlar? Ve onların sebeplerini nasıl okuyorsunuz?" sorusuna da şu yanıtı verdi:
"Kemal Bey ve bu yaşananları aynı cümle içinde almak istemem. Berhan Şimşek, partinin çok uzun yıllar gerçekten sabrettiği bir figürdür. Neden sabrettiği bir figürdür? CHP'de il başkanlığı önemli bir görev. Belli bir süre bu görevi yapmış. Geçmişine hürmeten eski il başkanı partiden uzaklaştırılmasın diye her birimiz sabrettik. Öyle ki geçen sefer parti saldırı altında, 19 Mart darbesi yaşanmış. 23 Mart'ta Ekrem İmamoğlu içeriye atılmış. Partiye kayyum atanacak, partiye atanmaya çalışan kayyumu partinin karşısındaki kafeden çevirmişiz, beşe beş kala hamlemizle. Olağanüstü kongre toplamışız. Olağanüstü kongrede birlik, bütünlük göstermeye gelmiş delege. Bin 200 küsur delege oy verip 'Genel başkanın arkasındayız' diyor. O gün elinde olmayan imzalarla 'Kürsüye çıkacağım.' 'Çık.' Çıkmıyor. Bağırış çağırış, kurultayı birbirine katıyor. Adamların tek amacı CHP'de kavga var görüntüsü. O gün partinin genel başkanına dünya kadar laf söylüyor. Kapatıyoruz. Ertesi gün telefon açıyor 'Beni otobüsün üstüne çıkarın konuşma yapacağım' diye. Böyle ve bu kadar sabredildikten sonra artık bıçak kemiğe gelmiş ve partiden uzaklaştırılmış birisi. Ve o sabırlarda üzerimde çok kusur var benim. Yapmayalım, etmeyelim, sabredelim, atmayalım...
"O iplikle sana bu hastayı diktirmezler"
Diğer taraftan Gürsel Bey kendisi istifa etmişti. Daha sonra istifasını işleme koymamış, bizim hürmet ettiğimiz, saygı gösterdiğimiz birisi ama bu süreçte partiye kayyum atandığı gün, benim için kolay neydi? 'Gürsel Bey de abimizdir, buyursun gelsin.' Sen Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisine hiçbir mahkemenin almadığı kararı AK Partili hakime getirtip aldırtılan operasyonla bu partiye kayyum atanmasına, babamı atayacaklar, canım kardeşimi, biricik kızımı atayacaklar partiden atmazsam namerdim. Niye? İşin mantığı şu: AK Parti yargısı operasyon çekiyor. Senin ne kadar bir iyi iplik olduğun belli değil. O iplikle sana bu hastayı diktirmezler. Ayrıca bu görev kabul edildiği andan itibaren takınılan üslup. Mustafa Kemal Atatürk'ün İstanbul'daki emanetine 5 bin tane AK Parti'nin emriyle Anayasa çiğneyen polisle girilir mi? Bakın bugüne kadar CHP'de bir büyüğüm yoktur ki 'Özgür Özel şu tarihte bana saygısızlık yaptı' desin. Yapmadım. Bu partide, bu partinin bir büyüğüne geçmişte görev yapmış birisine bir kusrum, bir hatam, bir kabahatim olmamıştır. Kalp kırmamışımdır.
"Bu işlerin içinde dönüp de yüzüne bakmam"
Özel, "Sizi mi aradı?" sorusuna da "Yok, arkadaşlarımızla temas kurmuş. Ben şuna dikkat ederim; yarın öbür gün bu işler biter. Gürsel Tekin'in bir ihtiyacı olur, insani bir ihtiyacı olur, elini uzatır, ilk tutan ben olurum yine. Ama bu işlerin içinde dönüp de yüzüne bakmam. Çünkü neden? Burada çok ilkesel bir şey var. AK Parti'nin yargısını meşrulaştırma, yaptığı operasyonun parçası olma; ben bunu affetmiyorum. Dönüp de o selamı alsaydık biz o gün, o gün tanısaydık, o işi bugün Türkiye başka bir yere giderdi" yanıtını verdi.