Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2023 seçimleri sonrası bakanlık görevine getirilmesinin ardından 6 Temmuz 2023’te kamuoyuna duyurduğu ‘Enflasyonla Mücadele, yapısal reformlar ve dezenflasyon programı’ üzerinden geçen 2 yıla rağmen başarılı olamadı. Kamuda tasarruf, çok kazanandan daha çok vergi alınmasını öngören servet vergisi, kamu ihale kanununda AB ile uyumlu rekabetçi düzenlemeler ve şeffaflık reformu vb. vaatlerin neredeyse tamamına yakını iktidarın tek sahibi konumundaki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından benimsenmeyince hayata geçirilemedi.
Bakan Şimşek Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz ile açıkladığı programın ardından resmi sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda hedeflerini enflasyonun orta vadede tek haneye düşürülmesi, yapısal reformlar ve mali disiplinin yeniden tesis edilmesi olarak sıralamıştı.
Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından Haziran 2023'te büyük umutlarla ekonominin başına getirilen Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek, 6 Temmuz 2023'te Türkiye'yi yüksek enflasyondan kurtarma iddiasıyla hazırlanan yeni ekonomi programını açıklamıştı. 2024-2026 dönemi Orta Vadeli Program (OVP) ekinde de ilk kez oldukça kabarık bir yasa değişiklikleri, mali-idari-ekonomik-sosyal reformlar listesi ve takvim yayınlanmasına rağmen, aradan geçen iki yılı aşkın sürede bu vaatlerin neredeyse tamamına yakını ‘kağıt üzerine’ kaldı.
Fatura dar gelirli milyonlara, enflasyonla mücadele başarısızlık, 2 yılda yüzde 38’den 35’e
Programa adını da veren ‘dezenflasyon-enflasyonla mücadele ve enflasyonun düşürülmesi’ konusunda 6 Temmuz 2023’ten bugüne gelinen noktaya bakıldığında tam bir başarısızlık yaşandığı, bir arpa boyu yol kat edildiği görülüyor. Görevi Nureddin Nebati’den devraldığında Haziran 2023 itibarıyla yüzde 38 olan yıllık enflasyon TÜİK’in 3 Temmuz’da açıkladığı Haziran 2025 verisiyle yüzde 35. Türkiye hâlâ enflasyon sıralamasında AB ve OECD ülkeleri arasında birinci, G20 ülkeleri içinde Arjantin’in ardından ikinci ve dünya sıralamasında ise İran’ın ardından 6’ncı sırada. Kaldı ki, iki yıllık süreçte enflasyonun yüzde 70’in üzerine çıktığı dönemler de yaşandı.
Şimşek’in ‘servet vergisi’ reformu Erdoğan’a ve saraya takıldı
Uygulamaya koyulan programın en önemli gelir ayaklarından birisinin ‘servet vergisi’ olacağı ilan edilmişti. Borsadan, sermaye piyasalarından, menkul kıymetlerden elde edilen kazançların yanı sıra gayrimenkulden ve parasal nakdi varlıklarla servetler üzerinden alınması öngörülen vergilerle ilgili yapısal reform düzenlemeleri iki yıldır gündeme gelemedi.
Şimşek’in servet üzerinden almayı hedeflediği vergilerle mali disiplini sağlama, bütçe açıklarını kapatma, hazinenin borçlanma ihtiyacını aşağı çekme planlarının iktidarın tek sahibi ve yetkilisi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan nezdinde hoş karşılanmayıp kabul görmeyince rafa kaldırılmak zorunda kaldığı ekonomi kulislerinde dile getiriliyor.
İktidar tercihini, tüm yükü servet sahipleri yerine dar gelirli kitlelere yıkma yönünde kullandı
Uygulanan programın ekonomik bedeli ağırlıkla dar gelirli, ücretli, emekli, çiftçi, küçük esnaf gibi toplumun yüzde 90’ına varan kısmını oluşturan geniş kesimlere yıkılırken, yüksek enflasyonun yarattığı tahribat gelir dağılımını, milli gelirden alınan paydaki eşitsizlik ve adaletsizliği çok daha ileri boyutlara taşıyarak derinleştirdi. Türkiye gelir dağılımı adaletsizliğinde OECD ülkeleri arasında Bulgaristan’ın ardından ikinci sıraya yükselirken, Dünya Bankası raporunda ise 130 ülke arasında 28’inci sıraya çıktı. Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) tarafından yapılan değerlendirmede ise gelir dağılımı eşitsizliğinde AB lideri konumundaki Türkiye, ailece bir hafta tatil ücretini karşılayamayan ülkeler sıralamasında ise AB birincisi. Yoksulluk, işsizlik, emeklilerin gelir ve refah düzeyi, asgari ücret tutarı vb. kriterlerde de sıralamaların en dip noktasına indi.
TÜİK’in kısa süre önce yayınladığı 2024 Yaşam Memnuniyeti ve Gelir Dağılımı İstatistiklerine göre orta gelir grubunun milli gelirdeki payı yüzde 14,3 oranıyla bugüne kadarki en düşük seviyeye inerken, servet dağılımı açısından da nüfusun yüzde 5’lik ilk dilimi (7 milyon kişi) toplam gelirin yüzde 48,9’una sahip. Ulusal servetin yüzde 51’i, nüfusun geriye kalan yüzde 95’i tarafından paylaşılıyor. Bugüne kadar hiçbir iktidar ve hiçbir ekonomik program döneminde gelir dağılımı adaletsizliği Şimşek programının uygulandığı son iki yıldaki düzeye gelmemişti.
Kamu mal ve hizmetlerine gerçekleşen enflasyon, ücret ve maaşlara hedeflenen enflasyon
Programın yoksulluğu ve adaletsizliği yaygınlaştıran en derin çelişkili uygulaması IMF ile varılan mutabakat çerçevesinde ücret, maaş, asgari ücret, emekli aylığı vb. gelirlerdeki artışlar ‘hedeflenen enflasyona’ göre belirlenirken, kamu mal ve hizmetlerinde, dolaylı ve dolaysız vergilerde, ÖTV ve KDV’deki artışların ‘gerçekleşen enflasyona’ göre yapılması. Şimşek ve Merkez Bankası yönetimi asgari ücret zammının enflasyonu artırdığı tezini öne sürerek asgari ücret zammının yılda bir kez ile sınırlanmasını devreye soktu.
2025 başında yüzde 30 zamla 22 bin liraya yükseltilen asgari ücret haziranda 26 bin liraya yükselen açlık ve 85 bin liraya çıkan yoksulluk sınırının çok altında kalmasına rağmen ‘enflasyonu artırıyor’ bahanesiyle temmuzda asgari ücrete zam talepleri reddedildi. Buna rağmen enflasyonda umulan düşüşün sağlanamaması iktidarın, Bakan Şimşek’in ve ekonomi yönetiminin ‘ücret zamları enflasyonu azdırıyor’ tezinin geçersizliğini açığa çıkarttı.
Bu uygulama geniş kitleler üzerinde enflasyon tahribatını üst düzeye çıkartırken, Yeniden Değerleme Oranı (YDO) çerçevesinde hemen tüm kamu hizmetleri, bedelleri, vergileri ve harçlar yüzde 50’nin üzerinde zamlanırken, ücretlerdeki artış son olarak yüzde 16,67 düzeyinde kaldı. Kamu kesimi toplu iş sözleşmesi (TİS) pazarlıklarında da yüz binlerce işçiye teklif edilen zam 2025 ve 2026 için hedeflenen enflasyon oranlarıyla sınırlı tutularak yüzde 10, yüzde 7-8 gibi oranlarda öngörüldü. Dolayısıyla ‘program işliyor, çalışıyor’ söylemi sadece dar gelirli yoksul kitleler açısından gerçekleşirken, kamu harcamaları, lüks tüketim, kamu alımları ve kamu ihaleleri açısından işlemedi.
Kamuda tasarruf kağıt-kırtasiye-fotokopide tıkandı ek vergilere rağmen bütçe açığında rekorlar
Göreve başladıktan sonra kamuda tasarruf genelgesi yayınlayan Bakan Şimşek’in bu genelgesine ne Cumhurbaşkanlığı ne de bakanlıklar ve kamu kurumlarının uymadığı bütçe rakamlarına yansıdı. Kamuda taşıt alımları, lüks bina kiralamaları, Cumhurbaşkanlığı örtülü ödenek giderleri katlanarak artarken, iki yıldır gündeme getirilemeyen Kamu İhale Kanunu (KİK) reformu sözde kaldığı için adrese teslim ihaleler, doğrudan alımlar tüm hızıyla devam ediyor.
Şimşek’in göreve başlamasının ardından TBMM’den geçirilen ek vergi düzenlemeleri, Kurumlar Vergisi’nde (KV) 5 puanlık ek artış, Motorlu Taşıtlar Vergisinde (MTV) mükerrer vergiyle elde edilen 120 milyar liralık ek kaynağa rağmen 2023 ve 2024 bütçe açıkları rekor düzeyde gerçekleşerek öngörülen yıl sonu hedeflerini aştı. 2025 bütçesinde 1,9 trilyon lira olarak hedeflenen yıl sonu bütçe açığı tutarının yarısına yakın kısmı ise 6 ayda gerçekleşti. Hazine ve Maliye Bakanlığının açıkladığı Haziran 2025 verisiyle aylık bütçe açığı 330 milyar lira ile yeni bir rekor kırarken, 6 aylık açık toplamı 980,5 milyar liraya ulaştı. Ücret ve maaşlardaki artışlar yüzde 15-16 düzeyinde kalırken, vergi gelirlerindeki artışın yüzde 63’e ulaşmasına rağmen bütçe açığında rekor düzeylere çıkılması, kamuda israfın ve programın başarısızlığının bir başka somut göstergesi.
Yüksek faize rağmen lira değer kaybediyor, büyüme ve çarklar durdu, iflaslar katlanıyor
Kamu maliyesi ve yapısal reform ayakları iki yıldır işlemeyen program tamamıyla para, döviz, faiz politikalarına endeksli şekilde yürütülünce reel ekonomide ciddi sıkıntılar baş gösterdi. Dış kaynak akışı için yüksek faiz uygulamasına geçiş sonrası yüzde 50’ye kadar yükseltilen politika faizi geçen yıl sonundan marta kadar kademeli şekilde yüzde 42,5’a düşürülmesine karşın, 19 Mart İBB operasyonlarının yarattığı siyasal-yargısal-ekonomik dalgalanmalar sonrası yeniden politika faizi yüzde 46’ya, gecelik faiz yüzde 49’a yükseltildi. 24 Temmuz’daki Merkez Bankası toplantısında yükselen faiz indirimi beklentisi ise 5 Temmuz’da başlatılan Adana, Antalya, Adıyaman, Büyükçekmece, Manavgat, Şile belediye operasyonlarının ardından riske girmiş durumda. 5 Temmuz CHP’li belediye operasyonları dalgasının ardından dolar 40, avro 47 lirayı aştı; Merkez Bankası milyarlarca dolarlık müdahale zorunda kaldı.
Büyüme hedefi tutmayacak, ekonomi küçülecek, tüm fedakarlıklar boşa, 2026 da kaybedilecek
Siyasi risklerin tetiklediği ekonomik riskler nedeniyle tüm güven endekslerinde sert düşüşler yaşanırken, hazine borçlanmasında tutarlar ve borçlanma faizleri olağanüstü düzeylere yükseldi. Yüzde 60-70 oranına yükselen bireysel ve ticari kredi faizleri sonrası finansa erişimi zorlaşan şirketler, işletmeler iflas ve konkordato kuyruğuna girdi. TOBB’un kapanan şirket istatistiklerinde son 5-7 yılın rekorları kırılıyor. Sıkı para, yüksek faiz, baskılanmış kur politikası sanayi üretiminde, kapasite kullanımında ve istihdamda sert düşüşlere neden olurken, karşılıksız çekler ve protestolu senetlerdeki artışlar, ödenemediği için kanuni takibe düşen kredi borçları trilyonlarca liraya ulaşmış durumda. Yasal takibe alınan bireysel borçlular ise milyonlarca kişiye ulaşınca Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu (BDDK) kredi ve kredi kartı borçları için yeniden yapılandırma düzenlemesine gitmek zorunda kaldı.
Ekonomide daralma, durgunluk ve küçülmeye neden olan programın iki yıllık süresinde büyüme hızında da sert düşüşler söz konusu. TÜİK’in açıkladığı 2025 2. çeyrek büyüme hızı yüzde 4’lük yıl sonu büyüme hedefine karşın yüzde 2’de kaldı. Sanayi büyümesi eksiye düştü. Yüksek faiz ve baskılanmış kur politikası dış ticareti olumsuz etkilerken ihracatta artış hızı yavaşladı. İthalat artışa geçti, lüks tüketim malları ithalatı hızlandı, dış ticaret açığında makas hızla açılmaya başladı.
Mevcut makro ekonomik göstergeler yıl sonu büyüme hızının yüzde 2-2,5 düzeyinde kalacağını, başta sanayi, tarım, dış ticaret olmak üzere pek çok sektörde küçülme ya da eksi büyüme yaşanacağını gösteriyor. Yıl sonu enflasyonunda is Merkez Bankası ve Ekonomi Yönetiminin yüzde 24 hedefinin tutmayacağı, yüzde 30 ve üzerinde bir yıl sonu enflasyonunun gerçekleşeceği görülüyor. Beklenti anketlerinde ise yıllık enflasyon beklentisi iktidarın tüm olumlu söylemlerine rağmen yüzde 53-60 arasında değişiyor.
Rasyonel ekonomiye geçiş programının iki yıllık uygulamasında ekonomi yönetimi dar tanımlı işsizlikteki cüzi düşüşleri programın başarısı olarak sunarken, yüzde 32 düzeyine yükselen geniş tanımlı gerçek işsizlik ve sayısı 12 milyona yaklaşan işsiz sayısı görmezden geliniyor. Turizm sezonu bitiminden sonra dar tanımlı işsizlik oranı ve işsiz sayısında da ciddi artışlar bekleniyor.
Dolayısıyla iki yılını dolduran programın uygulama sonuçları, 2026’nın da şimdiden kayıp bir yıl olacağını işaret ediyor. Gündemdeki erken seçim tartışmaları nedeniyle yeni bir ekonomik program uygulama olanağı kalmayan iktidarın kamuoyunda ciddi tepkilere ve ekonomide ağır tahribata yol açan mevcut programı da seçim baskısı arttıkça rafa kaldırması olasılığı güçlenmiş durumda.