İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne yönelik soruşturma ve Başkan Ekrem İmamoğlu'nun gözaltına alınması, dünyanın sayılı metropollerinden İstanbul Belediyesi’ne ''kayyum atanması'' olasılığı ekonomideki yansımalarını her alanda gösteriyor. Para, döviz, hisse senedi piyasalarındaki zincirleme reaksiyonlar iş dünyasını tedirginliğe sürüklüyor.
Borsa son ayların en dip seviyelerinde
Yürütülen soruşturmalar kapsamında henüz ifadeler tamamlanmadan, gözaltına alınanlar savcılığa ve mahkeme önüne çıkarılmadan şirketlere ve mal varlıklarına el koyma kararları alınması hisse senedi piyasalarında satışları yoğunlaştırdı. Borsa İstanbul’un (BİST) başta bankacılık olmak üzere tüm endekslerinde milyarlarca dolarlık değer kayıpları yaşandı.
Gözaltı operasyonlarının başladığı 19 Mart’ta BİST100 endeksi bir günde yüzde 9 kayıp yaşarken pay senedi piyasasındaki değer kaybı 31,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. BİST’teki yoğun satış eğilimi üzerine gün içinde peş peşe devre kesici ile seanslara ara verilmesine karşın panik halindeki yoğun satış dalgası 20 Mart’ta da devam etti. Bugün de sabahın ilk saatleriyle birlikte satış dalgasının sürmesi ve daha ilk seansta yüzde 5’i aşan düşüş yaşanması üzerine seans devre kesti. 19 Mart’tan bu yana BİSTTÜM endeksindeki toplam değer kaybı 43 milyar dolara ulaştı.
4 günlük gözaltı süresinin hafta sonuna denk gelmesi ve pazar günü nöbetçi mahkemeye çıkarılmaları beklenen İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve diğer şüpheliler hakkında olası tutuklama kararı verilmesinin piyasalarda önümüzdeki hafta yine ciddi kayıplara, sarsıntılara neden olması söz konusu.
İş dünyası suskun ve endişeli
Hisseleri borsada işlem gören şirket, holding ve bankalardaki değer kayıplarının büyümesi üzerine Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) arafından alınan kararla, hisseleri borsada işlem gören şirketlerin yönetim kurulu kararıyla ''hisse geri alım programı'' başlatabilecekleri duyuruldu. Bu gelişme üzerine THY, Halkbank’ın yanı sıra ağırlıkla iktidara yakın 18 şirket ve holding 5,5 milyar TL’ye varan hisse geri alım programlarıyla endekse destek verdi. Ancak bu girişimler de endeksin toparlanmasına yetmedi.
Geçen ay Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’na (TMSF) verilen ''şirketlere el koyma ve kayyum atama yetkisinin'' soruşturma sürecinde en geniş şekilde kullanılacağını gösteren işaretlerin artması iş dünyasında ve iş insanlarındaki endişeleri büyütmüş durumda. İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’na açılan iki soruşturmadan birisinin ''terör örgütleriyle iltisak, irtibat, destek ve finansman temini'' iddiasına dayandırılması TMSF’ye verilen bu geniş yetkilerin kullanımına olanak sağlayacak. Nitekim savcılığın başvurusu, Sulh Ceza Hakiminin kararıyla İmamoğlu İnşaat Şirketi’ne el konulduğu duyurulurken, el koyma işlemlerinin İBB’den ihale alan, İBB ile iş ilişkisinde bulunan çok sayıda şirkete yayılabileceği öne sürülen iddialar arasında. TÜSİAD Başkanlarına yönelik soruşturma, gözaltı ve ardından açılan davada başkanlara 5 yıla kadar hapis cezası istenmesi iş dünyasında suskunluk ve kaygılı bekleyişe neden oldu.
Merkez Bankası aldığı kararlarla TL’yi savunma hattı oluşturuyor
19 Mart operasyonlarının hisse senedi piyasalarının yanı sıra döviz piyasalarında sert dalgalanmalara neden olması, kurların hızla yükselmesi ve TL’deki değer kaybının artması Merkez Bankası ve ekonomi yönetimini peş peşe olağanüstü kararlar almaya yönlendirdi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in piyasaları yatıştırma amaçlı açıklamalarının sonuç vermemesi ve dolar/TL kurundaki yükselişin bir günde yüzde 5’e ulaşması üzerine Merkez Bankası önce ''TL uzlaşmalı vadeli döviz satışlarının başlatıldığını''' duyurdu. Ardından da Para Politikaları Kurulu (PPK) rutin toplantı takvimin dışına çıkarak 20 Mart’ta olağanüstü toplandı. Toplantıda gecelik borç verme faizi 2 puan artırılarak yüzde 46’ya yükseltildi. TL’yi savunma amaçlı iki ayrı kararla kurlarda yükselen ateş nispeten düşürülerek dolar/TL 38-39 arasında dengelendi.
Ancak 72 saatte dolar/TL kurunda 2 TL’ye varan artış özel sektörün kısa vadeli döviz kredi borçlarının geri ödeme maliyetlerinde 100 milyar TL’yi aşan yükselişe yol açtı. Son açıklanan kısa vadeli dış borç rakamlarına göre özel sektörün yıl sonuna kadar çevirmesi gereken kısa vadeli döviz kredisi tutarı 57 milyar dolar. Dolayısıyla önümüzdeki dönemde dövize talep ve kur artışlarının sürmesi, dolarizasyon riski olasılığını yükseltti. Buna bağlı olarak kur artışının ekonomik maliyetlerdeki yansıması ve Merkez Bankası’nın kurları frenleme amaçlı müdahalelerinin maliyetinin çok daha yüksek olması kaçınılmaz.
Yoksullaşma ve enflasyonda yüksek artış riski büyüdü
Nitekim yabancı yatırım bankaları JP Morgan ve Goldman Sachs peş peşe yaptıkları değerlendirmelerde yıl sonu dolar/TL kuru beklentilerini 42 liraya, enflasyon beklentilerini yüzde 29,5 ve yüzde 31’e yükseltti. Bloomberg ise siyasi gelişmelerin ekonomiye yansımalarının riskleri büyüttüğü ''dezenflasyon programının kırılgan hale geldiği'' değerlendirmesini yaptı.
19 Mart’tan bu yana TL’deki değer kaybının yüzde 10’u aşması, geniş kesimlerin yoksullaşması yanında ücret ve gelirlerin de bu oranda azalmasına neden oldu. Kur artışlarından kaynaklı maliyet ve fiyat artışlarının yansımaları ise önümüzdeki dönemde enflasyonda yeniden yükselişin tetiklenmesiyle kendisini gösterecek.