Türkiye İşçi Partisi (TİP) Genel Başkanı Erkan Baş, partisinin İstanbul İl Örgütü’nde düzenlediği haftalık basın toplantısında, “AKP iktidarı döneminde istikrarlı biçimde devam eden tek şey yıkımdır, felakettir. Bu iktidar bu memleketin hayrına tek bir adım atmaz, bu iktidar bir sermaye grupları koalisyonudur, bu iktidar halk düşmanlarının koalisyonudur, bu iktidar bir çeteler koalisyonudur... Memlekette gerçekten ihtiyacı olanların bütçesi kısılıyor, Saray’ın bütçesi genişliyor. Yurttaşlarımızın şu denklemi görmesi lazım, bizim mutfak bütçemiz kısıldıkça Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüyor” dedi.
TİP Genel Başkanı Erkan Baş, İstanbul İl Örgütü'nde düzenlediği haftalık basın toplantısında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. Baş, "Biz Türkiye İşçi Partisi Merkez Yürütme Kurulu olarak dün bir değerlendirme yaptık ve bu bütçe sürecinde, 30 Kasım Cumartesi günü saat 13:00’te Ankara'da, Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu’nun çağrısıyla gerçekleştirilecek, ‘Geçinemiyoruz, yoksulluğa karşı mücadelede birleşiyoruz’ sloganıyla Tandoğan Meydanı'nda yapılacak mitinge katılma kararı aldık. Tüm emekçileri, sesimizi ve gücümüzü birleştirmek üzere KESK’in çağrısıyla gerçekleşecek bu mitinge katılmaya çağırıyorum" dedi.
Konuşmasında, "Türkiye'nin kaderini değiştirecek bir ilk adımı bu hafta sonu itibariyle hep birlikte atıyoruz" diyerek, "1 Aralık Pazar günü tüm il ve ilçe örgütlerinin bulunduğu yerlerde, hayatın her alanında, ayrıştırılmaya çalışılan beyaz yakalı, mavi yakalı, gri yakalı, dini, dili, cinsiyeti, inancı, kimliği ne olursa olsun, partili ya da partisiz tüm işçi arkadaşlarımızı bir araya gelmeye çağırıyoruz" dedi. Erkan Baş, şunları söyledi:
"Tayyip Erdoğan'ı dinlerken düşündüm, sanki AKP iktidarının özeti gibi"
"Ben bu kürsüye çıkmadan 1-2 saat önce Tayyip Erdoğan grup konuşması yapıyor ve doğal olarak o grup konuşmasını dinledikten sonra buraya geliyorum ve basın toplantısının çerçevesini son halini Tayyip Erdoğan'ı dinledikten sonra vermek zorunda kalıyorum. Şunu söyleyeyim, maalesef izledim, insan duyduklarına, gördüklerine, gerçeğin nasıl bu kadar ters yüz edilebildiğine gerçekten inanamıyor. Yani bütün varlığını sömürüyü katmerlemeye, bu sömürüyü meşrulaştırmaya adamış, bütün iktidarı boyunca hep ama hep zengini daha zengin eden, yoksulu daha fazla ezen bir anlayışın temsilcisi olmuş bir bozuk düzenin nasıl savunulabileceğini, nasıl yansıtılabileceğini bir kez daha görmenin üzüntüsüyle bu kürsüye çıktım. Bir şey hatırlatacağım bu vesileyle, Tayyip Erdoğan'ı dinlerken düşündüm, sanki AKP iktidarının özeti gibi.
"Bu rejim değişmeden önce her hafta Cumhurbaşkanı'nın aradığı muhtarları şimdi kimse aramıyor, sormuyor"
Bilmem hatırlar mısınız, Anayasa’ya göre tarafsız olan cumhurbaşkanı, yani bir siyasi partiye üye olması mümkün olmayan bir cumhurbaşkanlığı dönemi de oldu Tayyip Erdoğan'ın ve Tayyip Erdoğan o dönem haftalık olarak muhtarları topluyordu. İşte bakın, AKP iktidarının özü aslında bu. Konuşmaya ihtiyaç duyduğunda, televizyonlardan milyonlara seslenmeye ihtiyaç duyduğunda her hafta çağırdığı muhtarlara şimdi hiç ihtiyaç duymuyor Tayyip Erdoğan. Muhtarları unuttu. Yani Cumhurbaşkanlığı rejiminin pek çok yönünü tartışıyoruz, galiba ilk kaybedeni muhtarlar oldu. Bu rejim değişmeden önce her hafta Cumhurbaşkanı'nın aradığı muhtarları şimdi kimse aramıyor, sormuyor. Bu fotoğraf aslında AKP iktidarının özü, bir özetidir. AKP bir şeye ihtiyaç duyduğunda, onu kullanabildiğinde onu yanına alır ama artık onunla işi bittiğinde, ona ihtiyaç duymadığında, onun adını bile hatırlamayan bir iktidar anlayışı.
"Bu iktidar bir sermaye grupları koalisyonudur, bu iktidar halk düşmanlarının koalisyonudur, bu iktidar bir çeteler koalisyonudur"
Hatırlatmalar yapmak lazım, ne diyorlardı mesela, bu sistem değişikliğinden sonra koalisyonlar dönemi bitecekti, hatırlıyorsunuz değil mi? Ekonomik kriz bitecekti, Türkiye uçacaktı, istikrar sürecekti. Türkiye hep büyüyecekti bu iktidar döneminde. Daha neler neler olacaktı kim bilir ama işte hep beraber yaşıyoruz, şimdi ne oluyor? Mesela koalisyonlar seçimlerden önce kuruluyor zaten, yani adına ‘Cumhur İttifakı’ dedikleri bir koalisyon seçimden önce kuruluyor, ekonomik kriz maşallah her geçen gün devam ediyor, istikrar konusu biraz tartışmalı, çünkü bir açıdan bakarsak evet istikrarlı biçimde felakete doğru sürükleniyor ülke, yani eğer AKP döneminde ülkenin yaşadığını bir yıkım olarak değerlendirirsek evet AKP iktidarı döneminde istikrarlı biçimde devam eden tek şey yıkımdır, felakettir. O yüzden değerli yurttaşlar, adını koyalım: Bu iktidar bu memleketin hayrına tek bir adım atmaz, bu iktidar bir sermaye grupları koalisyonudur, bu iktidar halk düşmanlarının koalisyonudur, bu iktidar bir çeteler koalisyonudur. O yüzden burada bir kez daha hatırlatıyorum ve söz veriyorum, bu yenidoğan çetesini unutturmayacağız. Bu iktidar bir çeteler koalisyonudur, ülkeyi çeteler aracılığıyla yönetmektedir ve o çetelerin en rezillerinden bir tanesi de işte adına ‘yenidoğan’ dedikleri o çetedir. Bunların bildiği, inandığı, taptığı tek bir şey var o da para. Bunların kıbleleri para ve çetelerin önünü de daha fazla daha kolay para kazanabilmek için açıyorlar. Bu iktidarın bir halk düşmanları iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir sermaye grupları koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir çeteler koalisyonu iktidarı olduğunu, bu iktidarın bir tarikatlar koalisyonu iktidarı olduğunu hiç ama hiç aklımızdan çıkartmamamız gerekiyor. Yani 3-5 tarikat daha zengin olsun diye, 3-5 patron daha fazla para kazansın diye yapmayacakları kötülüklerin olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum.
"25 Kasım'da İstanbul'da yaşattıkları, ancak AKP döneminde, ancak Saray iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, ancak Türkiye'de olur denilecek cinstendi"
İnsanlar enkaz altındayken çadır satan bir iktidar, insanlar enkaz altındayken o çadır satışlarını protesto edenleri utanmadan gözaltına alıp yargılayan bir iktidardan söz ediyoruz. Bunların adalet anlayışının da bunların yönetim anlayışının da ne olduğunu görüyoruz. O yüzden arsızlığın, pervasızlığın, halk düşmanlığının hattı da hududu da olmadığını bize bir kez daha göstermiş bir iktidarla karşı karşıyayız... Böyle bir iktidarın dün, 25 Kasım'da İstanbul'da yaşattıkları, ancak AKP döneminde, ancak saray iktidarın hüküm sürdüğü bir ülkede, ancak Türkiye'de olur denilecek cinstendi. Bütün İstanbul'u ulaşıma kapattılar, İstanbul'da kadınların sesi çıkmasın diye, kadınlar bu şiddet sarmalına, bu cinayetlere karşı sesini yükseltmesin diye ellerinden gelen her şeyi yaptılar. Ama buradan bir kez daha bütün bu baskıya, bütün bu zulme karşı yan yana gelen ve bizi bu iktidardan kurtulacağımıza bir kez daha inandıran kadınlara yürekten teşekkür etmek istiyoruz.
"İktidarın kreşleri hedef haline getirmesi de hiç şaşırtıcı değil"
Kadını mümkün olduğunca hayatın dışına itmeye çalışan, kadına köle muamelesi yapmaya çalışan, kadını evine hapsetmeye çalışan, kadınları yoksulluk cenderesine, çaresizliğe sürüklemeye çalışan bir iktidarın kreşleri hedef haline getirmesi de hiç şaşırtıcı değil. Bu konuyla ilgili bugün sosyal medyada dolaşıma giren bir video var, o da aslında AKP iktidarının tam fotoğrafı, yani o yapbozun eksik parçası da bugün itibariyle tamamlanmış oldu. Neden söz ediyorum? Özel Anaokulları Derneği’nin gerçekleştirildiği bir toplantıda konuşan Milli Eğitim Bakanlığı Genel Müdürü Fethullah Güner'in konuşmasından söz ediyorum. Ne diyorduk biz? Bu iktidar her şeyi tepe taklak yapıyor, her şeyi ters düz ediyor; siyahı beyaz, beyazı siyah gibi göstermeye çalışıyor. Bir taraftan din diyorlar, bir taraftan iman diyorlar, bir taraftan ahlak diyorlar, bir taraftan aile diyorlar, kreşleri kapatma bahanesi olarak pek çok şey dile getiriyorlar. Ama öbür taraftan özel anaokulu sahiplerine taahhüt veriyorlar, ‘Merak etmeyin, belediyelerin zaten bunları yapmaya etkisi yok, biz onları yasal olarak engelleyeceğiz, biz onları fiili olarak kapatacağız. Siz de bu işten nasıl daha fazla para kazanacaksınız onu düşünün’ diyorlar. Tam bir Adalet ve Kalkınma Partisi pratiği, tam bir AKP pratiği.
"Kreşleri kapatmayı bir kenara bırakın, onların kapısına bile dokunamayacaklar, dokundurtmayacağız"
Kendileri bir tane kreş açmıyor, ama bunu yapmaya çalışanların da önüne çeşitli engeller çıkartmaya çalışıyor ve arkadaşlar bakın ortada bir tesadüf yok. Hatırlayın, damat Berat'ın ekonomi paketinde hedefi neydi? 150 tane kreşin kapatılmasıydı. Aynı mantıkla devam ediyorlar, tablo çok net. Ya parasını vereceksin, çocuğunu özel okullara göndereceksin ya da sübyan mekteplerine, tarikatların, cemaatlerin insafına terk edeceksin çocukları. Bu bakan koltuğuna oturanların hepsi, sistematik olarak alınmış bu kararları hayata geçirmek için çaba sarf ediyor. Buradan tüm yurttaşları bir kez daha uyarmak istiyoruz, bakın bunlar aynı şeyi daha önce yaptılar. Hatırlayın, Fethullahçıların okullarını, yurtlarını, kreşlerini… Çocukların oraya gitmesi için bütün yollar açıldı. Kendilerine ‘Ne istediler de vermedik’ diye ifade ettikleri gibi yurttaşları mahkum ettiler. Sonunda Türkiye hep birlikte o politikaların, tarikatlara, cemaatlere evlatlarımızı yönlendiren yanlış yaklaşımların sonuçlarını yaşadı. Şimdi aynı taktiği bu sefer sübyan mekteplerinin önünü açmak için, anaokulu patronlarını zengin etmek için, eğitimi paralı hale getirmek için yapıyorlar. Tabi bunların yurttaşın ne yaşadığından haberi yok! Bunlar kreşlerin önemini bilmezler çünkü bunların evlerinde hizmetçiler var, uşaklar var, kapılarında son model araçlar var, şoförleri var, paraları da var. Yani Türkiye'de en lüks okullara, olmadı Avrupa'ya, olmadı Amerika'ya kendi çocuklarını her yaşta eğitime gönderebilecek, ondan sonra da Türkiye'ye geldiklerinde ballı maaşlarla işe taşıyacak bir yaklaşımları var. Net konuşalım, belediyelerin kreşlerinin kapatılmasını savunmak, tarikatları savunmaktır. Net konuşalım, belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, özel okul patronlarının daha fazla para kazanmasını savunmaktır. Belediyelerin açtığı kreşlerin kapatılmasını savunmak, kadınların eve hapsolmasını savunmaktır. Bizim çizgimiz bu kadar net. O yüzden buradan bir kez daha söylüyorum, o kreşleri kapatmayı bir kenara bırakın, onların kapısına bile dokunamayacaklar, dokundurtmayacağız."
Yıl sonu yaklaşırken asgari ücretin konuşulmaya başlandığını da anımsatan Erkan Baş şöyle devam etti:
"Papağan gibi ezberlemişler, söz konusu olan emekli maaşı olduğunda, söz konusu olan asgari ücret zammı olduğunda, ‘Ama zam yaparsak enflasyon artar, ekonomik kriz bitmez’ diye bir yalana sarılmış durumdalar. Oysa bizim bütçeden beklentimiz bir pazar bütçesi olmasıdır, fatura bütçesi olmasıdır, yoksul evindeki mutfağın bütçesinin oluşmasıdır, çocukların okula gittiklerinde aç kalmayacakları bir bütçe oluşmasıdır. Ama tablo ne? Memlekette gerçekten ihtiyacı olanların bütçesi kısılıyor, Saray’ın bütçesi genişliyor. Yurttaşlarımızın şu denklemi görmesi lazım, bizim mutfak bütçemiz kısıldıkça Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüyor.
"Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüdükçe bizim boğazımızdan girecek ekmek azalıyor, küçülüyor"
Tersten söyleyelim, Saray’ın ejder meyveli bütçesi büyüdükçe bizim boğazımızdan girecek ekmek azalıyor, küçülüyor. Şimdi buradan sormak istiyorum o hep aynı yalanı söyleyenlere, temmuzda asgari ücret zammı yapmadınız, enflasyon düştü mü? Enflasyonun yükselişi durdu mu? Memlekette ekonomik kriz bitti mi? Tam tersi, emekçiler krizin bütün faturasını en ağır biçimde yaşıyorlar. Ben bu rakam tartışmalarına da girmeyi doğru bulmuyorum, çünkü ne üzerinden tartışacağız? Memleketin yüzde 60'a yakın nüfusu artık asgari ücretle yaşamaya başlamış, yani asgari ücret bir ortalama ücret, bir genel ücret haline gelmeye varmış. Biz burada alacağımız 3 kuruş zamla nasıl yaşayacağımızı mı tartışacağız? O yüzden asgari ücret değil, insanca yaşanacak bir ücret talebimizi tekrar etmek istiyoruz."