Kırım Tatar halkının en büyük felaketlerinden biri olarak hafızalardaki yerini alan, Kırım’da yaşanan ilk Rus işgalinin üzerinden tam 241 yıl geçti.
Kırım'ın Rusya tarafından ilk kez işgal edilişinin üzerinden tam 241 yıl geçti. Rus Çariçesi 2. Katerina (Yekaterina), 19 Nisan 1783 (eski Jülyen takvimine göre 8 Nisan) tarihinde Kırım Yarımadası, Taman Yarımadası ve Kuban bölgesinin Rusya’ya tarafından ilhak edilmesini öngören bir ferman imzaladı. Bu olay, Kırım Tatar halkı için büyük bir trajediye dönüştü.
Kırım’ın Rusya tarafından işgal edilmesi, Kırım Hanlığı’nın ve Kırım Tatar halkının tarihine Rusya’nın ve 2. Katerina’nın agresif kolonileştirme politikası sonucunda devletin çöktüğü ve bağımsızlığın kaybedildiği dönem olarak tarihe geçti.
Kırım Tatar halkının en büyük facialarından biri olarak hafızalardaki yerini günümüzde de koruyan bu kara tarih, Rusya’nın, Kırım’ı işgal etmesinin yanı sıra burayı kültürel ve ekonomik olarak asırlara uzanan sömürüsünü de gözler önüne seriyor.
KIRIM TATARLARININ SİYASİ KURUMLARI ORTADAN KALDIRILDI
İşgal, Kırım Tatar halkının maddi değerlerini ortadan kaldırdı. Ruslar en itibarlı şahısları seçip yok ettiler, en verimli toprakları gasp ettiler. Kırım Tatarlarının siyasi kurumlarını ortadan kaldırılarak Kırım Tatar toplumunun geleneksel dini ve yerel özyönetim organları lağvedildi.
GÖÇ VE ASİMİLASYON
Kırım Tatarları için en büyük facia ise Kırım’dan dışarıya itilmeye başlamaları oldu. İşgalciler, Kırım’a Rusya’dan ve başka ülkelerden göçmenler yerleştirmeye başlayarak yarımadanın sosyo-kültürel yapısını tahrip ettiler.
OSMANLI TOPRAKLARINA GÖÇ
Tarihi verilere göre 1783-1793 yılları arasında Kırım Tatarlarına ait 380 bin hektardan fazla verimli toprak işgalciler tarafından gasp edildi. Bu topraklar, Grigoriy Potyomkin’in sekreteri Popov ve Kont Bezborodko başta olmak üzere Rus burjuva kesimine ve memurlara dağıtıldı.
1778 yılında 527 bin kişi olan Kırım’ın nüfusunun yüzde 95’ini Kırım Tatarları oluşturuyordu. İşgalin ilk döneminde 1776-1795 yılları arasında 300 binden fazla Kırım Tatarı veba salgını ve işgal koşullarında hayatını kaybederken sağ kalanlar ise Osmanlı İmparatorluğuna sığındı.