Piyasalarda geçen hafta ortaya çıkan panik, biraz sönümlense de hala devam ediyor. Yabancı fonların çıkışı ve vatandaşın döviz talebinin devam ettiği görülüyor. Bu da döviz rezervlerindeki erimenin devam etmesini beraberinde getiriyor.
Çıkan panik üzerine geçen hafta Merkez Bankası’nın aldığı önlemler etkisini göstermeye başladı. Aylık kredi artışları için bankalara getirdiği sınırı yüzde 2’ye indiren Merkez Bankası, bu sınırı geçen bankalara ağır zorunlu karşılık yükümlülüğü getirdi. Bu karar etkisini geçtiğimiz hafta göstermeye başladı. Önümüzdeki günlerde kredilerin iyice daralması beklenirken, Merkez Bankası’ döviz talebini önlemek için piyasadaki parayı sıkı tutacağı anlaşılıyor.
Alınan bu önlemler üzerine bankalar krediler durdurma noktasına geldi. Kararların ardından ticari kredilerdeki yıllık faiz oranı yüzde 70’e çıkarken, tüketici kredilerindeki oran ise yüzde 80’i aştı. Bu oranlar geçtiğimiz hafta ticari krediler için yüzde 54, tüketici kredileri için yüzde 60 civarında idi.
Bankacılar kredi faiz oranları bu oranlara ulaşmasına rağmen hala bu oranlardan kredi talebinin devam ettiğini söylüyorlar. Bankacılar bu oranların çok yüksek olduğunu, bu orandan kredi vermeyi riskli gördüklerini belirttiler. Vatandaştaki “ileride daha kötü olacak” algısının kırılamadığı, bu nedenle yüzde 80’den ticari kredi kullanmayı kabul eden önemli bir kesim bulunduğu belirtiliyor.
İşte bu beklenti önümüzdeki 3 haftanın, yani seçime kadar geçecek sürenin ekonomi yönetimi açısından çok zor olacağını gösteriyor. Önümüzdeki hafta kredilerin iyice kısılması beklenirken, bunun talebin frenlenmesinde önemli katkılar sağlaması bekleniyor, Ancak bununla birlikte rezervlerdeki hızlı erime nedeniyle döviz kurlarındaki artışın son günlerde hızlandığı görülüyor. İktisatçılar bu gidişle Mart ayı kur artışının yüzde 4,5-5’e çıkacağını hesaplarken, bu normalden yüksek olacak artışın, dövize talebi yeniden artırma tehlikesi bulunduğunu söylüyorlar. Bununla birlikte kurlardaki artışın enflasyonla mücadelede bir zayıflık daha yaratması da kaçınılmaz olacak.
NOT ARTIRIMI SAKİNLEŞMEYE YARDIM EDER AMA YETMEZ
Piyasadaki bu kargaşa ardından hafta sonunda uluslararası rating kuruluşu Fitch’in Türkiye’nin kredi notunu yükseltmesi, ekonomi yönetimi açısından haftanın en güzel haberi oldu. Bu kararın piyasaların sakinleşmesine etkisi olacağı tahmin edilirken, ancak bunun da üç haftanın sakin geçmesi için yeterli olamayacağı ortada. O nedenle Merkez Bankası ile Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın bu olumlu kararın etkisini pekiştirecek adımlar atmaları gerekebilir.
Kredilerdeki faiz oranları çok hızlı artarken, bu aynı zamanda “Şubat’ta faiz artışı yapılsaydı yüzde 55-56 olacak ticari kredi faiz oranının Merkez Bankası faiz artıramadığı için yüzde 70’e çıktığı” gerçeğini açıkça ortaya koydu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tepkisi nedeniyle faiz gerektiği zamanda ve yeterince artırılamadığı zaman, aslında faiz artışlarının olması gerekenin üzerine çıktığı, bir kez daha anlaşıldı.
AKP iktidarı ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan, politika faizindeki artışa, kredi faiz oranlarını artıracağı, dolayısıyla büyüme oranlarını aşağı çekeceği için karşı çıkıyor. Buna karşılık zamanında alınamayan kararlar nedeniyle, zorunlu olarak piyasaların dayattığı durum, büyümenin beklenenden çok daha fazla daralmasına neden oluyor.
Bunun yanında alınan son önlemler nedeniyle kredi faizlerinde yüzde 20’ye varan artışlar kaydedilirken, tasarruf mevduatındaki faiz oranları ancak birkaç puan yükseldi. Çünkü kredi vermeyi kısıtladığınız zaman kredi için kaynak bulmak zorunda kalan bankalar, eskisinden çok daha az mevduat toplamakla yetiniyorlar. Bu da bankaların mevduat toplamak için yarışa girip, faizleri yükseltmesini engelliyor. Bu yarışın olmaması TL mevduat faizlerinin hala düşük kalmasına neden oluyor.
Bu durumdan en olumsuz etkilenen küçük tasarruf sahipleri oluyor. Yüksek hacimli mevduatlara nispeten yüksek faiz veren bankalar, küçük tasarruf sahiplerine TL mevduatında hala yüzde 40’ın altında faiz veriyor. Bu durum küçük tasarruf sahibinin TL mevduat yerine dövize ve altına hücum etmesine yol açıyor. Küçük tasarruf sahibi “nasıl olsa kur yeniden artar” diyerek, altın ve dövize yatırımı tercih ediyor. Ya da düşük kalan faizleri nedeniyle kredi kartıyla “fiyatlar yine artar” diyerek, tüketimini devam ettiriyor.
Vatandaşın küçük tasarrufunu enflasyona ezdirmemek için giriştiği bu telaş döviz büfeleri önünde uzun kuyruklar oluşmasına neden oluyor. Bu nedenle dövizde alım satım kurları arasındaki farkın yeniden yüzde 4-5’lere yükseliyor. Bu durum psikolojik nedenlerle döviz talebini iyice körüklüyor.
Bu nedenle önümüzdeki günlerde özellikle küçük tasarruf sahiplerine daha fazla faiz verilmesini sağlayacak ek düzenlemeler yapılması gerekiyor. Tüm bunlar seçime kadar yapılabilir mi bilmiyoruz, ama önümüzdeki üç hafta zor geçecek.