CHP Genel Başkanı Özgür Özel, partinin grup toplantısında “TRT yayına geçti, bizi haftada 7 dakika veriyor, o kıymetli 7 dakikanın içindeyiz. O zaman biz de TRT’ye yönelik olarak 7 dakikalık bire konuşma yapalım. Eğer tabii duyar duymaz çıkmazlarsa. TRT anayasal bir kurum. TRT Kanunu, Anayasa’ya dayanarak çıkarılmış. Anayasa’nın 133. maddesi diyor ki ‘TRT özerktir ve tarafsızdır.’ Yani TRT tarafsızlığını kaybederse Anayasa suçu işler. RTÜK’ün Sayın üyesi Tuncay Keser, 2 günlük TRT yayınıyla ilgili çalışma yapmış. Murat Kurum, 29 dakika 12 saniye verilmiş; rakibi Sayın Ekrem İmamoğlu, sıfır. İzmir Adayı Hamza Dağ, 26 dakika 30 saniye; rakibi Cemil Tugay sıfır. Turgut Altınok Ankara Büyükşehir Adayı, 17 dakika 50 saniye; Sayın Mansur Yavaş sıfır. Bunların kanununda tarafsızlık yazıyor. Ve yapmış oldukları yayında tarafsız davranacaklarını ve doğruluktan ayrılmayacaklarını da bu Meclis, çıkardığı kanunla onlara talimat vermiş. İşte AKP’nin bir kamu televizyonunu; kendi televizyonu, partisinin yayın organı haline getirdiğinin göstergesi. Eğer yayındaysa televizyon başındaki bütün vatandaşlarımıza şikayet ediyorum” dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, bugün TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, konuşmasının öncesinde Memleket Partisi’nden istifa edip CHP’ye geçen Serkan İleri, Ali Tunç Can ve Mehmet Kazancıoğlu’nun kürsüde rozetlerini taktı. Özel’in konuşmasından öne çıkanlar şöyle:
"GERİYE DÖNENLERLE DE BUNDAN SONRA DÖNECEK OLANLARDA DA BİRLİKTE OLMAKTAN ÇOK MUTLUYUZ”
“Memleket Partisi’ne gönül verenler, oy verenler, orada bugüne kadar siyaset yapanlar, bundan sonra siyaset yapacak olanlar, hiçbirisiyle CHP’lilerin bir sıkıntısı, bir tartışması olamaz. Parti içinde yaşanan birtakım süreçler bizi ayrı düşürmüş olabilir ama sonuçta burası onların da emek verdiği, bundan sonra her birisine kapısının ardına kadar açık olduğu baba evidir. Biz geriye dönenlerle de bundan sonra dönecek olanlarda da birlikte olmaktan çok mutluyuz.
"'KANLARI YERDE KALMAYACAK’ DİYEN GİTTİ, RUSYA’DA PUTİN’İN KAPISINDA KALDI. ‘ONE MINUTE’ DİYEMEDİ, ONA ‘TWO MINUTES’ DEDİLER”
Bugün Cumhuriyet tarihinin en büyük acılarından hem canımızın yandığı hem onurumuzun kırıldığı tarihi günlerden bir tanesinin yıl dönümü. İdlib’in dördüncü yılındayız. Bir anda birçok haber gelmeye başladı çeşitli kaynaklardan, sonra doğrulanmaya başladı. Suriye’de konvoyumuza savaş uçakları tarafından ateş açılmıştı. Rakamlar kademe kademe yükseldi ve 34 askerimiz İdlib’de şehit edildi. 2 gün boyunca sustu iktidar. Sonra dedi ki ‘Kanları yerde kalmayacak.’ Ama bütün dünya saldrının nereden geldiğini biliyordu. ‘Kanları yerde kalmayacak’ diyen gitti, Rusya’’da Putin’in kapısında kaldı. Çektiler onu, tepesine sayaç koydular. ‘Sen misin buraya gelen, güya bize hesap soracak olan.’ Rus televizyonunda 2 dakika kapıda sayaçla beklettiler. Öfledi, pöfledi. Geri gitti, oturdu. Dönüp gelemedi. Kendince ‘one minute’ diyemedi, ona ‘two minutes’ dediler. Sonra bir daha İdlib’i konuşan olmadı. İdlib’deki 34 canımızı hangi ülkenin uçakları öyle bir taarruzla şehit etti? Sen onlardan nasıl hesap sordun? Nasıl kanlarını yere koymadın? Seni Rusya’da kapıya koyanlar, dünyaya, Türkiye’ye rezil edenlere karşı şimdi ‘en yakın dost’ diyorsun çünkü seçimlerde bile doğal gaz faturaları ertelensin diye ondan jest görüyorsun, senin kazanmanı kendi başarısı olarak görüyor. Çünkü istediği zaman seviyor, istediği zaman dövüyor, senin hataların yüzünden Mehmetçiği şehit ediyor, ondan sonra dönüyor, hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam ediyor. İdlib’deki askerlerimizin acılı ailelerine bir kez daha sabır diliyorum, onlara Allah’tan rahmet diliyorum. Günü geldiğinde hem askerlerimizi şehit edenlerden hem de bu rezalete sessiz kalanlardan hesap sormanın da sözünü veriyorum.
"TRT’DE SON 2 GÜNDE; KURUM 29 DAKİKA VERİLMİŞ; RAKİBİ İMAMOĞLU, 0. DAĞ 26 DAKİKA, RAKİBİ TUGAY 0. ALTINOK 17 DAKİKA, YAVAŞ 0. BUNLARIN KANUNUNDA TARAFSIZLIK YAZIYOR”
TRT yayına geçti, bizi haftada 7 dakika veriyor, o kıymetli 7 dakikanın içindeyiz. O zaman biz de TRT’ye yönelik olarak 7 dakikalık bire konuşma yapalım. Eğer tabii duyar duymaz çıkmazlarsa. TRT anayasal bir kurum. TRT Kanunu, Anayasa’ya dayanarak çıkarılmış. Anayasa’nın 133. maddesi diyor ki ‘TRT özerktir ve tarafsızdır.’ Yani TRT tarafsızlığını kaybederse Anayasa suçu işler. O tarafsız TRT; İstanbul, İzmir ve Ankara Büyükşehir Belediye Başkan Adayları... RTÜK’ün Sayın üyesi Tuncay Keser, 2 günlük TRT yayınıyla ilgili çalışma yapmış. Murat Kurum, 29 dakika 12 saniye verilmiş; rakibi Sayın Ekrem İmamoğlu, sıfır. İzmir Adayı Hamza Dağ, 26 dakika 30 saniye; rakibi Cemil Tugay sıfır. Turgut Altınok Ankara Büyükşehir Adayı, 17 dakika 50 saniye; Sayın Mansur Yavaş sıfır. Bunların kanununda tarafsızlık yazıyor. Ve yapmış oldukları yayında tarafsız davranacaklarını ve doğruluktan ayrılmayacaklarını da bu Meclis, çıkardığı kanunla onlara talimat vermiş. İşte AKP’nin bir kamu televizyonunu; kendi televizyonu, partisinin yayın organı haline getirdiğinin göstergesi. Eğer yayındaysa televizyon başındaki bütün vatandaşlarımıza şikayet ediyorum.
"GENEL MERKEZ’E İLK GELEN SON ÇIKAN KAMERAMAN-MUHABİR TRT’NİN. BİR DAKİKA HABERİMİZ YOK”
Yine tarafsız TRT’nin 1 Ocak 2024’ten bu yana Recep Tayyip Erdoğan’ın ve AK Partili yöneticilerin canlı yayınlarını 2 bin 592 dakika; beni verdikleri süre 43 dakika. Bu 43 dakikaların tamamı burada verdikleri 6-7 dakikalar ve ardından aday tanıtım toplantımızdan verdiği 9 dakika. Bunun dışında TRT ekranlarında yer almak mümkün değil. Bir de TRT emekçilerini yolluyor, programımızı tam takip ediyorlar, 1 dakika bizi vermiyorlar. Bir şanssızlık, bir hata, bir protesto olursa verecek. Hoş geliyorlar, başımızın üstüne, Genel Merkez’e ilk gelen son çıkan kameraman-muhabir TRT’nin. Bir dakika haberimiz yok. O kameraman niye maaş alıyor, o muhabir orada niye çırpınıyor. Genel Merkez yanarsa haber yapacak herhalde. Beni de herhalde ölürsem, cenaze törenimi canlı verecekler. Bir gün ölür de gidersek dirime gelmeyen, cenazeme de gelmesin. Hiçbir yere yasak koymadım. TRT’yi cenazeme istemiyorum. Birazcık utanma, çekinme olur. İnsanların vergileriyle, TRT paylarıyla maaş alıyorsunuz. Her görüşten insanın parasıyla bir kurum ayakta duracak, sonra bizim yayınımızı 43 dakika verecek. Ben TRT dediğim anda, TRT yayından çıkmış.
"DARBE GECESİ MECLİS’TE TRT STÜDYOSU BULDUM. ‘SİZİ BURADA BOL BOL AĞIRLAYACAĞIZ’ DEDİLER. 9 SENE OLDU HİÇBİR CHP’Lİ BİR KERE KAPISINDAN GİRMEDİ”
15 Temmuz akşamı, Meclis Başkanı’nın koruması zorla Meclis Başkanı ve bizi aşağıdaki sığınağa aldı. Sabaha karşı 03.00 oldu. Çok acıktık, çok susadı herkes, şekeri olanlar var. Su bulalım, çıkalım derken bir arkadaş ‘Üyeler lokantasından bir kapı önce depo var, o deponun içinde sular istifli’ dedi. Son odayı bulduk, kapısına iki ayağımla vurdum açıldı. Girdik içeri, bir baktım Meclis’in TRT stüdyosuymuş, bir kapı evvel kırmışız. Ertesi gün darbe savuşturulunca TRT geldi, soruyor. ‘Burada stüdyo varmış, hiç haberimiz yok. 5 yıllık milletvekiliyim. Kimleri çıkarıyorsunuz’ dedim. Dediler ki ‘Kusura bakmayın, bundan sonra sizi de çıkaracağız.’ Birkaç gün sonra o stüdyoda konuk oldum. Dediler ki ‘Darbede hep birlikteydi Türkiye’de, bundan sonra kutuplaşma yok. Sizi de burada bol bol ağırlayacağız.’ 9 sene sonra daha bir kere ne ben grup başkanvekillerim ne milletvekillerimiz, o stüdyonun kapısında girmedi. Darbe gecesi Atatürk’ü hatırlayıp bayrak asanlar, Özgür Özel’i demokrasi kahramanı ilan edenler, Genel Başkanımıza grubun tavrı için tebrik telefonu açanlar, bugün TRT’nin adını anınca yayını kesiyorlar. Yazıklar olsun. Gün olur, devran döner; bunun hesabı sizden de sorulur, Tayyip Erdoğan da sorulur.
"MADENLERDE İŞÇİLERİMİZ GÜNDE 3 VARDİYA ÖLÜME İNİP ÇIKMAYA DEVAM EDİYORLAR”
Erzincan İliç’te 9 emekçimiz toprak altındayken dün de 4 madencimiz daha toprak altında kaldı bu sefer Elazığ’da. Yüreğimiz ağzımızda takip ettik. Milletvekilimiz derhal intikal etti. Şükür ki can kaybı olmadan sonlandı. Ama madenler hâlâ alarm vermeye devam ediyor. 13 Mayıs’ta 301 madencimizi Soma’da kaybettiğimizde, herkes ‘Soma’yı unutursak yüreğimiz kurusun’ diyordu. O günün Başbakanı, bugünün Cumhurbaşkanı 10 maddeli bir taahhütname söyledi madencilere, altında görüştüğü madencilerin 10’unun da imzası var. O taahhüde göre, madenler güvenli hale gelmeden yeniden çalıştırılmayacak, madencilere önce siyasetçiler gidecek, güvenliyse ondan sonra çalıştırılacaktı. O günden bugüne madenlerle ilgili bir arpa boyu yol alınmadığı gibi halen daha madenlerde işçilerimiz günde 3 vardiya ölüme inip çıkmaya devam ediyorlar. 2023 Mayıs seçimlerinden bugüne Meclis Genel Kurulu’na 44 tane kanun teklifi geldi ve yasalaştı. İçinde madenlerle, madencilerin güvenliğiyle, iş sağlığıyla ilgili tek bir madde yok.
"FRANSA’DA 1974’TEN BERİ 50 YILDIR MADENCİ ÖLMÜYOR. FRANSIZ MADENCİNİN FITRATINDA OLMAYAN BİZİM MADENCİMİZİN FITRATINDAN OLAMAZ”
Bu konuda işçi sağlığı ve iş güvenliğine ilişkin mevzuatta yeni bir çalışma daha yapıyor arkadaşlarımız. Meclis Nisan’da açıldığında ilk gündem maddelerinden birinin bu olması için hem gayret göstereceğiz hem grupları ziyaret edeceğiz. Çünkü madenler Türkiye'nin dört bir yanında gelen üzücü haberlerle sinyal veriyor. Almanya’da 2013’te 3 madencinin hayatını kaybettiği bir istisna hariç, bir önceki ölümlü maden kazası 1962, ondan önceki 1945’te yaşandı. Fransa’da 1974’ten beri 50 yıldır madenci ölmüyor. İngiltere’de 1973’ten beri 51 yıldır madenlerde ölümlü kaza olmuyor. Fransız madencinin fıtratında olmayan bizim madencimizin fıtratından olamaz. Bu kazaları durdurmak için kanun yapmayanlar, ne yapıyor? Murat Kurum’un imza atıp ‘ÇED uygundur’ raporu verdiği yetmez, o yığın liçe onay verdiği, oradaki 9 canımızı feda eden karardan sonra Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla Anagold firmasına 221 milyon liralık vergi borcunu affetmişler. Bu şirket, o madenden 2020’den bu yana 1 buçuk milyar dolar gelir elde etmiş. Hesaplanan karı 334 milyon dolar. Böyle bir vicdansızlık, böyle bir insafsızlık, böyle bir kayırmacılık... Bunu yapanlar vatandaşımızın karşısına çıkıp ‘Biz milletimizin hakkını yedirmeyiz. Emeklimizi ezdirmeyiz. Türkiye’nin itibarını koruruz’ diyorlar.
"İSRAİL’E GİDEN GEMİLERİN TAŞIDIĞI ANA MADDE AZOTLU GÜBRE. AZOTLU GÜBREDEN BOMBA YAPILIYOR. O BOMBALAR FİLİSTİN’İN ÜSTÜNE YAĞIYOR. BİRİLERİ BAL TUTUYOR, RECEP TAYYİP ERDOĞAN DA PARMAĞINI YALIYOR”
‘İsrail ile ticaret inancı sonlandırılsın’ pankartını açanlar biliyorlar ki bu ticareti Recep Tayyip Erdoğan’ın ailesi yapıyor. Pankartı açanlar biliyorlar ki bu ticareti 300 araçla cuma namazına Recep Tayyip Erdoğan ile birlikte korumalarla, çakarlarla, sirenlerle giden bir avuç zengin iş adamı yapıyor. Biliyorlar ki bu ticareti, Recep Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yandaşları yapıyor ve Tayyip Bey ve ailesi İsrail ticaretinden pay alıyor. 2002 yılında İsrail ile yapılan ticaretin yüzde 502 arttığını biliyorlar. Biliyorlar ki İsrail’in en çok ithalat yaptığı 10 ülkeden bir tanesi Türkiye’dir. İsrail’e giden o gemilerin taşıdığı ana maddelerden bir tanesi azotlu gübre. Azotlu gübreden patlayıcı, bomba yapılıyor. İnkar et, belgesini koyayım ortaya. O bombalar Filistin’in üstüne yağıyor. Birileri bal tutuyor, Recep Tayyip Erdoğan da parmağını yalıyor. Yazıklar olsun.
"SEÇİMDEN SONRA TOPLUM YARARI PROGRAMI’NDA ÇALIŞAN 57 BİN ARKADAŞIMIZ İŞSİZ KALACAK”
Toplum Yararı Programı’nda (TYP) çalışan arkadaşlar var. 6 Şubat 2023 Depremi’nden sonra, deprem bölgesinde ve en yoğun olarak da Adıyaman’da 57 binden fazla vatandaşa çeşitli görevler verildi. Ve onlara bir maaş ödeniyor. Yetmiyor ama hiç olmazsa bir yaraya merhem oluyor. Son olarak süreyi Mayıs 2024’e uzatmışlar. Yani hepsi biliyor ki seçim geçecek ve bu arkadaşlarımız işsiz kalacak. Zaten 31 Mart’tan sonra acı reçete geliyor diye boşuna söylemiyoruz. Reçetenin bir yanı da 57 bin TYP’de çalışan vatandaşımızın işsiz kalması. Bakanlar, milletvekilleri dönem dönem söz vermişler, demişler ki ‘Sizi kadroya aldıracağız.’ Şimdi sözleşme bitiyor, yoksulluk ve güvencesizlik geliyor. Arkadaşlarımız bu hafta Meclis kürsüsünde dile getirecekler, önerge verecekler. Bütün gruplar evet derse kanuna her şeyi eklemek mümkün. Benim gurubum iki elle evet oyu verecek. Bölgedeki bütün TYP’lilere selam olsun, sonuna kadar mücadelenizi destekliyoruz.
"GEÇEN SENE 300 GRAM PİDE 10 LİRA, BU SENE 250 GRAM PİDE 15 LİRA. BÖYLE OLDUĞUNDA ZAM YÜZDE 80. HANİ ENFLASYON YÜZDE 64’TÜ”
31 Mart seçimlerinden sonra kemer sıkma, zamlar ve tasarruf genelgeleri ardı ardına gelecek. Dün, Türkiye Fırıncılar Federasyonu dün Ramazan pidesi fiyatı ilan etmiş. Pideyi 15 lira yapmış. Böyle duyarsan pide yüzde 50 zamlanmış. Ama işin içinde bir oyun var. Geçen sene 300 gram pide 10 lira, bu sene 250 gram pide 15 lira. Hem fiyata am yapıyorlar, hem gramajdan alıyorlar. Böyle olduğunda zam yüzde 80. hani enflasyon yüzde 64’tü? Kaldı ki bu ülkede herkes biliyor ekmek ve Ramazan pidesinin fiyatı hep enflasyonun altında baskılanır. Çünkü referans fiyattır.
"GELİN, MANSUR BAŞKAN’IN ANKARA KART’INI ‘EMEKLİ KART’A ÇEVİRELİM”
Et ve Balık Kurumu’nun önünde 1 kilo kıymayı neredeyse yarı fiyatına alabilmek için 850 metre kuyruk oluştu. Buradaki insanlar çocuklarının boğazından bir tutam kıyma geçsin diye, yapılan yemeğin içinde birazcık et koksun diye sabahın köründe o mücadeleyi veriyorlar. Bunların tamamına yakını ya emekli ya işsiz. 2 bin liralık bayram ikramiyesi 3 bin lira yapılan emekli, orada ucuz kıyma kuyruğunda. Hesabı bir kıymaya vuralım: Emekliye bayram ikramiyesi ilk verildiği günkü 1000 lira 24 kilo kıyma alıyormuş. Şimdi verdikleri 3 bin lira 6 kilo kıyma alıyor. 24 kilo kıymanın 18 kilosunu emeklinin bayram ikramiyesinden Recep Tayyip Erdoğan çalmıştır. Eğer CHP iktidarda olsa 17 bin lira olacak olan bayram ikramiyesi şimdi 3 bin lira. 17 bin lira olsa 35 kilo kıyma alacak. 10 bin lira alıyor emekli. Bu emeklilere bir şey yapmak lazım. Ekrem Başkan’ın, Mansur Başkan’ın, Aydın’da Topuklu Efemizin, İzmir, Antalya, Adana, Mersin’de belediyelerimizin çeşitli uygulamaları var. biz bunları 1 Nisan sonrası hepsini bir çatı altında toplayacağız. Bugün AK Parti iktidarının verdiği 3 bin liranın iki katını, ihtiyaç sahibi emekliye Mansur Başkan Ankara Kart ile veriyor. Bugün bu uygulama ortadayken AK Parti pidenin gramajından çalmakla, 5 bin lira söz verdiğini 3 bin lira yapmakla meşgul. Buradan bir çağrıda bulunuyoruz: Gelin, bu kartı emekli kartına çevirelim. Bu Meclis’i yarın akşam üstü bitirip, kapatıp kaçmak istiyorlar. Gelin, 3 gün daha çalışalım. Çünkü artık marketlerde çürük sebzeyi uygun fiyata olgun sebze diye satan bir utanmaz düzen başladı. Çürük meyveyi ekonomik meyve diye satan bir sistemin içine savrulduk. Tatlıcı raflarında boş baklavalar satılıyor. İçi boş gözleme satılıyor. Biber ve ketçabın tost ekmeğinin içine sıkıldığı boş tostlar satılıyor memlekette. Güneydoğu’nun ortak lezzeti içli köftenin yeni adı içi boş köfte.
"İŞSİZLİK SİGORTASI FONU’NDAN İŞÇİYE VERİLEN PARA YÜZDE 18 BUÇUK; İŞVERENE VERİLEN YÜZDE 67.”
İşsizlik Sigortası Fonu ile ilgili bir düzenleme var. Sosyal demokrat bir parti olarak İşsizlik Sigortası Fonu’nu -ki ILO’nun önerdiği, bütün dünyada uygulanan Türkiye’ye çok geç gelen bir kanundur- hep istedik, hep destekledik. 1999 yılında yasalaştı bu kanun ama bu hükümet eliyle kuşa çevrildi, perişan edildi. İşsizlik Sigortası Fonu’nun kuruluş kanununda şu yazar: ‘Başka bir işte kullanamazsın.’ Bunlar duble yol yapımlarında bile bu fonu kullandılar zamanında. Sonra bu fonu, işverene açtılar. Şimdi gelinen noktada 2023 yılında İşsizlik Sigortası Fonu’ndan işçiye ödenen para 21,7 milyar, yani yüzde 18 buçuk. Ama işverene verilen teşvik 78 buçuk milyar, yani yüzde 67. Bir kumbara var, kumbaraya kanun gereği yüzde 50 işveren, yüzde 25 işçi, yüzde 25 devlet para atıyor. İşçinin kumbarası, işçi için atıyoruz. Bu kumbarayı iki de bir kırıyorlar, içinden para alıyorlar. Kumbaraya paranın yüzde 50’sini işveren atarken kumbaradan yüzde 67’sini işveren almış. Böyle kanun olur mu? Bülent Ecevit bunu ILO’nun tavsiyelerine, altına imza attığımız uluslararası anlaşmaya göre, 1999’da çıkardı. 2002’de geldiler, yavaş yavaş el attılar, gerçekleşme rakamı bu. Kanun diyor ki ‘İşsizlik Sigortası Fonu’ndaki toplam kaynağın en fazla yüzde 30’u kullanılabilir.’ Bunu yüzde 50’ye çıkarıyorlar. Bunu kesinlikle doğru bulmuyoruz, takipçisi olacağız. Yapılan düzenlemeyi de en kısa zamanda Anayasa Mahkemesi’ne (AYM) taşıyacağız.
"ASKERİN SİYASETE MÜDAHALESİ ORTADAN KALKMADI, İKTİDARA MÜDAHALESİ ORTADAN KALKTI. ASKERİ VESAYET, MUHALEFET ÜZERİNE YAPTIĞI AÇIKLAMALARLA, YARATTIĞI TARTIŞMALARLA SÜRÜYOR”
Yarın, 28 Şubat. 28 Şubat demokrasi tarihimize postmodern darbe olarak geçmiş, o dönemde tankların yürümesiyle, birtakım brifinglerle demokratik ülkelere yakışmayan birtakım gelişmelerin yaşandığı, bazı öğrencilerin eğitim-öğretim hakkıyla ilgili mağdur edildikleri ve CHP’nin bugünkü Genel Başkanı olarak Özgür Özel’in, o günkü tutumuyla da demokrasi dışı bulmuş, eylem koymuş ve o gün de demokrasinin yanında durmuş birisiyim. O günkü tartışma askeri vesayet tartışmasıydı. Askerin yönetim organları üzerine baskı yapıyor olma tartışmasıydı. ‘Askeri vesayet ortadan kalktı’ diyorlar. Oysa askerin siyasete müdahalesi ortadan kalkmadı, iktidara müdahalesi ortadan kalktı. Şimdi askeri, askerin aldığı kararları, takındığı tutumları sanki ordu bir partinin, ittifakın ordusuymuş gibi yapan ve muhalefete karşı olur olmaz tutumlar içinde olan, Jandarma Genel Komutanlığı’nın Twitter hesabını Süleyman Soylu’nun trol ordularının kullandığı, bir bakan danışmanının arka cebinde Milli Savunma Bakanlığı’nın, Jandarma Genel Komutanlığı’nın ya da Kıyılar Genel Komutanlığı’nın hesaplarının bulunduğu bir süreci yaşadık hep beraber. Askeri vesayet, iktidar üzerinde değil ama muhalefet üzerine yaptığı açıklamalarla, yarattığı tartışmalarla sürüyor. Bir siyasetçinin açıklamaları üzerine, o siyasetçiyi hedef alan açıklamalar yapıyorlar. Bu iktidardayken kabul görmüyor, itiraz ediyoruz. Ama muhalefetteki bir figür olunca hepsi birden susuyorlar. O baskı döneminde olanlardan şikayet edenler, bugün devletin televizyonunu partinin televizyonu, devletin ajansını bir ittifakın ajansı, devletin bütün imkanlarını kendilerine tahsis etmiş durumdalar. Ve bugün, 28 Şubat sürecinde yaşananların muhalefet açısından her gün yaşandığı, 28 Şubat’ta öğrencilere yaşatılanların bugün her gün yaşatıldığı bir sürece gittiler.
"84 YAŞINDA ÇETİN DOĞAN, 83 YAŞINDA FEVZİ TÜRKERİ, 83 YAŞINDA YILDIRIM TÜRKER, 79 YAŞINDA CEVAT TEMEL ÖZKAYNAK VE 78 YAŞINDA EROL ÖZKASNAK İÇERİDE YATIYOR. BU NEYİN KİNİ, NEYİN İNTİKAMI”
28 Şubat’ın geçmişte yarattığı mağduriyetlere hep birlikte itiraz ettik, o konuyla ilgili hep birlikte tutum aldık, almaya da devam ediyoruz. Ama 28 Şubat’ın bir mağdurları daha var ki onları burada anmazsak, onların hakkını aramazsak çok büyük bir haksızlığa ortaklık etmiş oluruz. Emir komuta zinciri içinde, o günkü şartlarda, o gün kendisine verilen talimatla ispatlanan/ispatlanmayan, yazılı/yazısız emirle şu anda 28 Şubat davasından içeride insanlar yatıyor. 84 yaşında Çetin Doğan, 83 yaşında Fevzi Türkeri, 83 yaşında Yıldırım Türker, 79 yaşında Cevat Temel Özkaynak ve 78 yaşında Erol Özkasnak. Kiminin ben ziyaret ettiğimde yanağı delikti, beslenemiyordu kanser rahatsızlığından. Kimi birkaç dakika önce söylediğini hatırlayamaz hale gelmişti. Kimi tek başına yürüyemiyordu. Bu neyin kini, neyin intikamı? 28 Şubat yaşandı, hükümet değişti. Sen 28 Şubat’tan sonra Erbakan Hoca ile beraber Milli Görüş’te direnmek, devam etmek yerine sen ‘Milli Görüş gömleğini çıkardım’ dedin. Sen 28 Şubat sürecinin zaten dümen suyuna girdin. Zaten o 28 Şubat’ta yaşananların devamında, partinin iktidara getirilmesi sağlandı. Sen Amerikan destekli bir projenin, Amerikan destekli siyasi figürüsün, ürünüsün. Şimdi çıkmış buraya, belki de iktidarını borçlu olduğu o süreçte bir suçu, günahı olmayan, belki hayatının son günlerini geçirecek olan, bir huzurlu nefese muhtaç bu güzelim insanları içeride tutarak zulmediyorsun. Buradan çağrımdır: Af yetkini domuz bağcılara, Sivas Katliamı’nın katillerine, gözü dönmüş canilere kullanıyorsun ama sana o süreçte, siyasetin askere müdahalesi diye algılanan bir bütünün neresinde ve ne kadar sorumlu oldukları bilinmeyen insanlara, işin üzerinden geçmiş neredeyse 30 sene halen daha kin duyuyorsun. Eğer şu kadarcık vicdan, ahlak, devlet adamlığı varsa yarın bu insanlarla ilgili af yetkini kullanır, bu ayıbı bitirirsin. Bu ayıbı bitirmezsen her zaman söylüyorum, teyit edersin ki senin şuranda kalp yok, bir taş var.
"ERBAKAN’IN MİLLİ GÖRÜŞ GÖMLEĞİNİ ÇIKARANLAR, 14 MAYIS SEÇİMLERİNDE FATİH ERBAKAN’IN SİYASİ HAREKETİNE SARILMIŞTI İKTİDARDA KALABİLMEK İÇİN”
Erbakan’ın Milli Görüş gömleğini çıkarıp başka bir şey kuşananlar, ‘BOP’un eş başkanı oldum’ diye sevinenler, televizyonda anlatanlar, Erbakan’ın siyasi çizgisine mesafe koyarken 14 Mayıs seçimlerinde Fatih Erbakan’ın siyasi hareketine sarılmıştı iktidarda kalabilmek için. Bu seçimde de ‘Biz tek başımıza giriyoruz. Milli Görüş’ü biz tekrar iktidar yapacağız. Bu çizgi, çizgi değildir’ dediler. Bizim de eski ittifak ortaklarımızdan bizden ayrılanlar var, eleştirenler, hatta sert eleştirenler var. Biz iki kelimeyle cevap veriyoruz: ‘Canları sağ olsun.’ Aradaki farka bakın, iki taraf da ittifak ortağından ayrılmış. Bir yandan hocasının emaneti ve son seçimlerdeki ittifak ortağına ağzına geleni söyleyen ve onlara ‘sirk cambazı’ diyen Erdoğan’a, A Haber, ‘Erbakan’a sirk cambazı dediniz, ne diyorsunuz’ demiş. A Haber’e, ‘Kendine gel, haddini bil, ben onların adını anmam’ demiş. Recep Tayyip Erdoğan’ın 14 Mayıs’ta oylarıyla kendini iktidarda tuttuğu Yeniden Refah seçmenine, hatta AK Parti ve MHP seçmenine, seçmenle kurduğu ilişkinin nasıl bir çıkar ilişkisi olduğunu, seçimden sonra hocasının oğluna sirk cambazı diyeni, soru soran kendi televizyonunun kanalına da nasıl fırça çektiğini gösteriyoruz ve şunu söylüyoruz: Cumhur ittifakı, renkleri koyu gri kasvetli bir iktidardır memleketin tepesine çökmüş. Bir gün kime felaket şimşeğini çaktıracağını, hangi yöreye ateş düşüreceklerini bilemezsiniz. Yönettikleri ülkede iş kazasıyla, güvencesiz olarak sınır dışında tuttuğu Mehmetçiğimizle, katleden erkeklerin şiddetine engel olmadıkları için, bireysel silahlanmaya negle olmadıkları için, kapı başındaki uyuşturucu satıcılarına engel olmadıkları için her gün birimizin ocağına ateş düşürebilecek bir korku ve suç ittifakıdır Cumhur İttifakı.”