Bir ayı geçkin zamandır Sedat Peker iktidar içindeki bazı kirli odakların kirli çamaşırlarını ortaya saçıyor. Bu ortaya saçılan iddiaların bir kısmının içinde kendisi de var, bir kısmında kendisi yok. Fakat ortaya çıkanları çok insanın aklı almıyor.
Muhalif kesim; bize
sunulan bu ise, sunulmayan ülkenin parçalanmasına eşdeğerdir, diyor. Muhafazakâr
ama iktidardan uzak kesim; bir Müslüman bunu yapmaz, bu yapılanlar dine uygun
değil, diyor. İktidar fanatiği kesim ise görmezden gelme numaraları yapıyor.
Oysa bal gibi noktasıyla okuyor yazılanları, videoları defalarca izliyor, bunu
biliyoruz. Neden suskunlar? Bu anlatılanlar bir bakanlık etrafında dönen hıyanetlerin
binde biri ise, tepede dönen hıyanetler kim bilir nasıldır, ortaya çıkarsa
mahvoluruz düşüncesiyle susuyorlar.
Gelelim bizim
muhalif kesime:
Ne oldu? Sedat
Peker insafa geldi.
Neden insafa
geldi? Ülke dışına kaçtı, tekrar ülkeye sokulmadı.
Ülke içine
girişine izin verilseydi, bunlar anlatılır mıydı? Hayır. Bundan eminim, Sedat Peker
de susmaya devam ederdi. Diğerleri de susmaya devam ediyorlar. O zaman Sedat Peker olayı, bir can yakan ile
bir canı yanan arasındaki husumettir. Arada azıcık konu dışına çıkıyor Sedat Peker
ama o da hemen kapanıveriyor.
Samimiyet nerede?
Samimiyet bulmak biraz zordur. Zira millet vekilini halk seçtiği için, sıkışan
bir vekil, “ben halka hesap veririm,” diyor. Hatta rakipler, o vekilin halkla
hesap vermesi için halk nezdinde girişimde bulunuyor. Demek ki seçene hesap
vermek zorunluluktur.
Peki, bakanları
kim seçti? Saray seçti. Saray bir gecede görevden alabiliyor, bir gecede göreve
atayabiliyor. O zaman kuvvet ve güç sahibi, olayların da kontrolüne de sahiptir. Demek
ki, Saray izin vermeden hiçbir bakan adım atamaz. Adım atan bakan bir gecede
görevden alınır, nitekim alındı da...
Şimdi kuşkuları
sıralayalım:
Saray ve ekibi
tepeden, Mit ve İletişim Başkanlığı vasıtasıyla her şeyi izliyor.
Bakanları Saray
seçiyor.
Bakanların her
hareketini Saray kontrol ediyor.
Bankalar, MASAK,
Tapu daireleri elinin altında olan Saray her bakanın hem kendisi, hem de
yakının birkaç gecede milyarlık servete konduğunu bilmez mi?
Bir kişinin
yurt dışına para göndermesi veya yurt dışından para getirmesinden Saray’ın haberi
olmaz mı?
Ülkenin bir
kısmındaki servet değişimlerinden, gayri resmi para borsasından, bedelsiz mal
takasından, tehditle mal transferinden, bir gecede hesaba yatan kara paradan Saray’ın
haberi olmasa ekibinin olur, oradan da Saray bilgilenir.
Bütün bunları
şunun için yazdım:
Ülkede Mit,
İletişim Başkanlığı, Jandarma, Bekçi, Polis, SADAT gibi oluşumların üzerinden
her bilgi anında Saray’a akıyordur. Saray izin vermezse hiçbir şey yapılamaz.
O zaman başta
sorulan sorulara gelelim:
Sedat Peker ile
Bakan arasındaki kavga güç ve çıkar kavgasıdır. Bu kavgaya ortak olmamak lazımdır.
Bugün birbirini uçurumdan atanlar, birbirini tekrar tuttuğunda kaybeden ve
aldatılan muhalefet olacaktır.
Elbette suça batmış insanın bir pişmanlığı olabilir. Bu konuda Sedat Peker samimi de olabilir. Peki, malum
bakan Sedat Peker’in yurda girmesinde izin verseydi bütün bu pislikler ortaya
saçılır mıydı? Sanmam.
Hatta Sedat Peker
vicdana gelmiş de olabilir. Peki, bu vicdan durduk yerde gelseydi de, Sedat Peker
gönüllü olarak yurt dışına kaçıp, bütün bunları durduk yerde ifşa etseydi, ne
yazardık? Helal olsun, serveti tepti, insanlığa geçti! derdik. Herkes takdir
ederdi. Şimdi de takdir edilebilir ama bir şartla:
Sedat Peker,
bataklıktaki sineklerle uğraşıyor. Bizi de bu bataklıktaki sineklerle uğraştırıyor.
Bataklığı kurutmak için hamle yaparsa, kötülüklerin merkezini ve kontrol
edildiği yeri ifşa ederse. Kötülük üretim yerlerini belirtirse biz de samimiyete
inanırız. Yoksa bu kişisel kavganın muhalefeti oyalama taktiği olarak kalmasından
kuşku duymaya devam ederiz.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 17.07.2021 10:36:29 / Okunma = 12188