Dünyanın gelişmiş ülkeleri Korona Salgını sonrası yaşananlara Kriz dediği için tüm dünya da kriz demektedir. Oysa gelişmiş ülkelerin bu tanımından önce geri kalmış veya geride bıraktırılmış olan ülkelerdeki insanlar neredeyse topluca ölürken, bu yaşanılanlara kriz demek kimsenin aklına gelmiyordu.
Krizin tanımını da, krizi icat edenler koyuyor. Aynen ilacın tanımını, ilacın üreticisinin ve ilacın üretilmesine sebep olan hastalığı üretenin koyduğu gibi… Oysa hastalık nedeni ile hastalık tedavisi birbirinden bağımsız olmalıydı.
Bazı ülkelerin krizleri dünya geneline etki ediyor ve tüm dünyayı sallıyor. Örneğin Amerika, İngiltere veya Almanya krizleri böyledir. Bazı ülkelerin krizleri komşuyu sallıyor. İran, Çin, Rusya veya İsrail krizleri böyledir.
Geri kalan ülkelerdeki krizleri dünya ülkeleri tınmıyor bile… Tunus, Arjantin, Mısır, Türkiye krizleri böyledir. Ülkede açlıktan veya yoksulluktan insanlar neredeyse topluca kırılma noktasına geldi. İnsanlar bedenlerinin haricinde elindeki veya evindeki eşyaları bile satmaya başladı. Ülkede önemli bir sektörü çöpten geçinenler oluşturuyor. Bunlar aleni yaşanırken, ülkenin yöneticileri bu yaşanılanlara kriz demiyor. Krizden kasıt; akşam yatacağız, sabah kalkacağız ve topluca aç kalıp, açlıktan öleceğiz, olması mı?
En tehlikeli kriz bu krizdir. Devleti yönetenler “Kriz var” deyip, anlık önlem alsa, halk kısa bir panik yaşar, sonra her şey yukarı ivme kazanır. Fakat ne yazık ki gurur ve kapris ülkeyi yönetenleri esir almış durumda, bir türlü “Kriz Var” demiyorlar. Böyle olunca insanlar da az az ömür uzatmaya çalışıyor. Kurbağanın sıcak suda pişerek yanması gibi olacak ülke ekonomisi. Kriz bitti dediklerinde, ayakta kalan firma sayısı bir elin parmağını geçmeyecek. Onlar da ülkenin her yerini esir almış olacaktır. Hatta ülkemizin ekonomik sahipliği çok az sayıdaki firmanın kontrolüne geçecektir.
Maalesef bu durum “Krizlerin Babasıdır.” Bu aşamadan sonra ülke ekonomisi belini doğrultamaz. Seçkinlerin ağalığı ve halkın köleliği dönemi başlar.
Ülkeyi yönetenler bu ayrıntıyı bilmiyor olmaz. Ülkenin can damarı tarım sektörü devletin kontrolünde tekel oldu. Tüm çiftçiler battı veya batırıldı, geniş tarlalar çiftçi olmayan para babalarının kontrolüne girdi. Tarlasını ekemeyen çiftçi köyden şehre göçüyor. Şehirde ise, fabrikalar tamamen iktidar kontrolüne girmiş durumdadır. Devletin desteğine veya kontrolüne muhtaç hale gelmiştir. Devlet yoksa, dolaysıyla devleti kontrol eden iktidar yoksa bu fabrikalar batar! Bu kadar parti bağımlısı hale getirildi.
Durum bu olunca, köleleşmiş çalışanların patronu yurt dışında, köy tarlalarını eken finans sahibi patron yurt dışına ama halk da içeride…
Anadolu insanı için tarla namustu! Tarlasını kaybetmiş, tarlasından soğumuş ve hatta tarlasını bırakarak göç etmiş bir köylü kutsalını yitirmiş demektir. Bir halkın kutsalını kaybetmesi, vatanını kaybetmesi demektir. Çünkü savunacak bir kutsal değer kalmamış demektir.
Suriye’de yaşanılandan halkımız ders çıkarmadı. Suriye’de halk, toprak ve millet kutsalı kalmadığı için savunma bile yapmadı, ülkeyi terk etti. Ülkenin zenginleri zaten yurt dışında yaşıyordu. Sömürgeciler ve teröristler de Suriye’yi paylaştı.
Bizi bekleyen büyük tehlike burasıdır. Acil, köylülere toprağını vermek, ektirmek ve sevdirmek, çalışanlara fabrikasını sevdirmek ve aile içi huzuru geri getirmek lazımdır. Yoksa sonumuz Suriye gibi olacak. Krizin bizi götürdüğü yer burasıdır.