Çünkü getirilen affın içeriğine bakınca, başımıza nelerin geleceğini çok iyi tahmin ediyoruz.
Akp’li vekil Özlem Zengin, “Af çıkarmıyoruz, infazın süresini kısaltıyoruz” gibi son derece siyasi manevra içeren, tam bir ‘Muhafazakâr Zekâya’ uygun açıklama yaptı…
O zaman şöyle düşünmek lazım: Katiller, öldürdüklerinin yaşam süresini kısalttı. Tecavüzcüler, anlık zevk peşindeydi. Karısına işkence yapanlar, bunu denemek için yapıyordu. Hırsızlar, aç kaldığı için hısızlık yaptı…
Hafife alınacak bir tarafı olmayan ve tüm ülkeyi tamamen etkileyecek, insanların yaşam şekillerini değiştirecek olan bu “af” çalışması, bu haliyle çıkarsa ülkede virüsten daha tehlikeli bir gelecek bizleri bekliyor olacaktır.
Hırsıza af çıkınca, hısız bir daha hırsızlık yapmam mı diyecek?
Tecavüzcüye af çıkınca, bir daha tecavüz etmem mi diyecek?
Kadın katliamcılarının, mevcut eşlerini öldürdü tamam da, bundan sonra yeniden evlenip, onları öldürmeyeceği ne malum?
Katil, bundan sonra iyi insan olurum mu diyecek?
Nereden tutsan, elinde kalıyor. Burada şu akıllara gelebilir. ‘Düşünce suçu’ hükümlüsü çıkınca, düşünce suçu işlemeye devam etmeyeceğim mi diyecek?
Edecek, düşünce suçu hükümlüsü, ömrünün sonuna kadar düşünce suçunu işlemeye devam edecek. Çünkü insanlık tarihi düşüncelerin suç sayıldığı ama bu eylemlerin de lanetlendiği tarihtir. Düşünce suç olmaz! Hiçbir düşünce suç olmaz! Bu konuda ülkemizin iktidara gelmiş her kesimi bir türlü bu demokratik hakkı kabul edemedi. Bu linç kampanyası Menderes ile başlayıp, ondan sonra sağ iktidarlar tarafından sürekli uygulandı. Bir ara Ecevit+Demirel koalisyonunda çok güzel ortam oluşmuştu, onu da çok gördüler… Ondan sonra felaket bir kâbus dönemi başladı. Kâbus! Aynı zamanda Muhafazakâr Kâbus! Hem baskı, hem linç, hem de kin olan bir düşünce hâkimiyetinde farklı düşüncelerin ayakta kalması çok zor olmaktadır.
Dini açıdan sıkışınca “Allah herkesi ayrı ayrı yarattı” diyen güç sahibi, canı sıkılınca niye böyle farklısın diyerek o farklı olanları içeri tıkıyor.
Hukuku açısından, anayasada var olan herkes dili, dini, ırkı, farklı düşüncesinden dolayı suçlanamaz denmesine karşın, o farklı düşünenler, hatta dini olarak alt tür anlamında farklı mezhepten olanlar hiç de hoş bir dünyada yaşamıyor.
Bu af çok büyük felaketlerin ön izleridir. Çünkü ekonomik kriz üstüne Korona krizi geldi. Zaten içi boşaltılmış olan ülkede halka verecek para kalmadı, borç ödeyecek durum da yok, şirketler batıyor veya kapanıyor, işsizlik zirveye çıktı… Buna ek olarak bir de hırsız, mafya babası veya katil dışarı çıkınca, iş bulamayınca ne yapacak? Çok sayıda masumu katledip, mahvedip yeniden cezaevine girecek. Devletin fikirsel olarak farklı üretim sağlayacak olan düşünce suçlularını ve gazetecileri serbest bırakması gerekirken, hırsızı serbest bırakması, bu aşamadan sonra bir cehennem ateşinin yakılacağına işarettir. Güzel ülkemizi cehenneme çevirecekler. Üstelik bu durum ekonominin yeraltına inmesine sebep olacaktır. Dışarı çıkan hırsız, mafya, kadın veya zehir taciri vergisini veren bir efendi mi olacak? Daha çok yeraltı ticareti yapacaktır. Bunda devlerin zararı had safhada olacaktır.
Bütün bunları iktidar bilmez mi? Bilir. Ne diye bu kâbusu bizlere layık görür? Cevabı çok basit: Koltuk korumanın en iyi yolu, halkı kâbus ortamına atmaktır. Orada, gösteri adamı siyasiler zirveye tırmanır. Halkın iki büyük korkusu vardır: Açlık ve güvenlik. Açlığı yardımlarla, ülkenin içini boşaltarak sağlarlar. Güvenliği ise polis, asker ve elbette gönüllü güvenlikçiler ile sağlarlar. Gönüllü güvenlikçiler ise, bu ülkeyi yaşlanılmaz hale getirecektir. Umarım daha kötü günler görmeyiz.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 13.04.2020 00:00:00 / Okunma = 14555