İnsanlık tarihi hastalıklar tarihidir. Eski zamanlarda, toplumların önde gelen kişileri hastalık konusunda uzman sayılırdı. Bu nedenle onun tavsiyeleri herkes tarafından ciddiye alınırdı. Bu durum, bilginin ve tecrübenin aktarımı nedeniyle olurdu.
Sonra ansızın iletişim araçları çıktı. Şimdi o bilge insanların yerini sosyal medya veya televizyonlar aldı. Gerçi televizyonların topluma sansür uygulaması, hükümetlerin veya çıkarcı güç odaklarının kontrolünde olması nedeniyle bazı bilgileri insanlara vermede çekimser kaldılar. Hatta bile, isteye sansür uyguladılar.
Sosyal medya olmasa ne yapardık, orası ayrı bir soru işareti. Bu sosyal medya sayesinde bir hastalığın daha bize gelmeden yola çıktığını, yolda kaç kişiyi öldürdüğünü, bize ne zaman geleceğini biliyor olduk.
En son ülkemize giriş yapan şu virüs mesela; Bakan açıklamadan önce iktidar yalakası medyayı izlemeyen hemen herkes de biliyordu. Hatta şu an bakanlık bir sayı verdi ama halk kaç tane hastalık olduğunu, kaç kişinin hasta olduğunu ve hatta hangi illerde kimlerin hasta olduğunu bu sosyal iletişim sayesinde çok iyi biliyor.
Sosyal medyadan sonra en hızlı ve en güçlü olan fısıltı medyasıdır. Okumamış insan ile okumuş insanın eşit olduğu nadir yerlerden biridir fısıltı medyası. İki kesimin de ortak yanı hasta olma ve ölüm korkusudur. Fısıltı medyasından bu bilgiye erişmek daha güvenilir gelmektedir.
Bu hasta olma korkusu öyle bir haltmış ki! İran’da günah diye ömür boyu mücadele ettikleri Rakı için, hastalıktan kurtulma isteğiyle hem de gereğinden çok fazla içtiler ve öldüler.
Bu hasta olma korkusu öyle bir haltmış ki! Bulaşma yerlerinden birisi cami dendi, halk namazı bıraktı.
Bu hasta olma korkusu öyle bir haltmış ki! Cennetin kapısını yarı aralayan umre iptal oldu. Kâbe ziyareti kısıtlandı. Haç yapılamaz oldu. Hatta Arabistan, Türkiye’den ve çok ülkeden insan girişine izin vermeyeceğini söyledi. Bu nedenle çok insan cehennemden kurtulamayacak!
Bu hasta olma korkusu öyle bir haltmış ki! Marketlerin rafları bir gecede boşladı. Oysa, açlıktan ölünüyorken, fiyatlar el yakmışken, enflasyon fırlamışken, fakirlik halkın tepesine çökmüşken marketler boşaldı.
Oysa, insanı öldüren hastalıkların en zayıfı diye tabir edilen basit bir virüstür ve bağışıklık sistemi güçlü olanlara çok zarar veremiyordu. Böyle tarif ediyorlardı. Demek ki hepimizin bağışıklık sisteminden şüphesi vardır. Demek ki, beslenmemiz berbat ve hastalık direk bizi bulacak korkumuz var.
İşin bir de saçma tarafı var: Öpüşme yasakmış. Tokalaşma yasakmış. Sarılma zaten yasak. Peki, hapşıranların ortaya saçılmış mikroplarını nefesimizle almak da mı yasak? Elbette onun için de maske kullanmak lazım. Çin’de sokağa çıkma yasağı uygulandı. Bir ay sonra bu yasak kaldırıldı. Bir ay içinde evde zoraki bir arada bulunan karı kocaların neredeyse tamamı anında boşanma davası açtı. Şimdi, burada ne var diyeceksiniz. “İlla ki üç çocuk yapın” diyen Reis buna çok üzülecek. Çünkü, şimdi İstanbul’da sokağa çıkma yasağı uygulansa, bir ay sonra adliyelerin hepsi dolar ve taşar; zaten adliyelerde tıkanma vardı… Reis’in 3 çocuk hayali çocuksuzluk hayaline dönüşür! Bu felaket bir durumdur! Zürriyetsiz kalacağız! Müslüman nüfus(pardon Sünni Müslüman nüfus) azalacak... Bu durum kabul edilir mi? Çıkın sokağa, eşinizi az görün ama çok çocuk yapın… Üzmeyin Reis’i!
Hastalık belasının üstüne bir de ayrılık belası gelince boşanmış insanlar ülkesi olacağız, bu durum iktidarın büyük kaygılarındandır.
Bu arada küçük bir not: İktidar, bini bir yapmakta maharetidir; bu nedenle söylediği her şeyi bin ile çarpın. Benden duyduğunuzu söylemeyin.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 12.03.2020 00:00:00 / Okunma = 13519