CHP’li aktif ve fanatik siyaset yapanları uyuşturmak çok kolaydır. Elbette kandırmak da kolaydır. Ne rakı, ne eroin ne de diğer maddelere gerek yoktur. Bunu gözlerimle gördüm, detaylıca gözlemledim. Canlı şahit oldum. Epeydir de benzeri durumlara şahit oluyordum.
Geçen günlerde CHP – İBB Meclisinde çok etkili birisi bir toplantıya geldi. Kalabalık bir dinleyici kitlesi vardı. Herkes yıllarını CHP siyasetine vermiş, bu uğurda ömür harcamış ve hatta bazıları da CHP siyasetinde etkin görevde bulunmuş kişilerdi.
Konuşmacı koltuğuna oturur oturmaz sorular yağmur gibi yağdı. O kadar sorunun altından kalkamaz diye düşündüm. Hatta, bir ara sinirlenir, toplantıyı terk eder diye düşündüm. Soru soranların sorulardaki kızgınlığı İBB’ ye değil, İBB-Parti Meclisine değil, İmamoğlu’na değildi. CHP Mevcut yönetimi ve Kılıçtaroğlu eleştirisi ve kaygısı, elbette onun uzantısı olan CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun delegeler, parti yöneticileri üzerindeki baskı konusundaydı. Kaygı ve kızgınlık bazen sınırları aştı.
Konuşmacı, tüm eleştirileri sorunsuz bir şekilde ve sakince önündeki karalama defterine yazdı. Her konuşanı yazdı, her soruyu da yazdı. Her övme ve kızgınlık sorusunda robot gibi aynı yüz tonuyla, aynı sakin cümlelerle not aldı.
Kendi konuşması başladı.
Ne beklenir?
Bu kadar kızgınlık, kaygılar, korkular vardı. Sorular CHP sınırlarını bile aşmıştı. Hatta, partinin bir numaralı yetkili muhatabının kendisi olduğunu söyleyince, soru soranların hepsi de doğru hedefe soru sorduk düşüncesiyle rahatlamıştı.
Konuşmacının hareketleri hiç de amatörce değildi. Profesyonel okumuş bir siyasetçi yerine, pazardan, sokaktan ve mahalleden yetişmiş bir amele olup, sonra adım adım bu basamağı tırmanmalarını anlattı. Öz ve özel hayatından kesitleri, kimlerle nasıl kavgalar yaptığını, CHP’ye ne kadar oy getirdiğini, neden başarılı olduğunu, kendisini el üstünde tutan yönetimin aslında buna mecbur olduğunu ima etti ve dinleyicileri de mest etti.
Tam dört saat hiç ara vermeden, su dahi içmeden, sohbet bozulmasın diye arada zoraki verilen çayı da içmeyi unutup, soğuk içerek konuştu. İnsanlar, topluca uyumaya gelen seans hastaları gibi olmuştu. Adeta, konuşmacı sabaha kadar aynı tonda ve yapıda konuşsa, dinlerlerdi.
Toplantı bitiminde ben dâhil birkaç cılız ses çıktı, onu da diğer dinleyiciler susturdu; ters bakışlar, mırıldanmalar ve yüz mimikleriyle…
Oysa, dört saat sonra konuşmadan aklıma ne kaldı: AKP ajan ve bürokratlarının direnişi çok olduğu için Belediye’de her yerin kontrolünü sağlamak çok zor olmuş. Başka? Yok. Sorulan hiçbir sorunun cevabı da yoktu. Neden 1 oy alınan Diyarbakır’da 8 delege, 1 milyon oy alınan Tekirdağ’da 4 delege sorusu hava kaldı. Neden, Atatürk düşmanı bir gerici “Erkek” kadın kotasından CHP Başkan yardımcısı oldu, havada kaldı. Neden otokratik hale bürünecek şekilde tavır sergileyen CHP’de, koca İstanbul’da tek aday vardı, diğerleri susturuldu, cevapsız kaldı. Neden Hazirancılar CHP’de çok fazla etkin oldu, cevapsız kaldı. Neden, %50+1 ile kongre delege şartının varlığı cevapsız kaldı. Kısacası hiçbir sorunun cevabı alınamadı ama dört saat mest olduk.
Toplantı sonrası tüm dinleyiciler( Benim gibi birkaç kişi hariç) dünyanın en mutlu, bahtiyar ve neşeli insanı gibiydi. Sorulara cevap alınamadı, sorunlar anlatılmadı diyerek kızma yerine, kendilerinden birini bulunca sevindirik oldu herkes. Oysa, sorun büyüktü ve hepimizi yutmaya doğru büyüyordu. Oysa, CHP kontrolden çıkmak üzereydi ve otokratik olmakla eleştirilen “Şahsım” ile aynı konuma gelmek üzereydi. Ama olsun, siyaset yoldaşlığı dertleri unutturur. Herkes dertlerini unuttu. Ben hariç
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 16.02.2020 00:00:00 / Okunma = 4541