İSLAM ÜLKELERİNİ KUŞATAN TERÖR SARMALI ve TÜRKİYE
1980’lerden sonra başlayan Küreselleşme, Yeni Dünya Düzeni, Neoliberalizm dönemi adları ile başlayan Yeni Emperyalist politikaların önemli ideloglarından Samuel Huntington , Medeniyetler Savaşı adı ile bir kitap yazdı. Bu kitapta geleceğin savaşlarınınn tarihin bildiğimiz çelişmelerinden, ezen sınıf – ezilen sınıf çelişmeleri, emperyalizm – ezilen miletler arası çelişmelerden çıkmayacağını medeniyetler arası veya kültürler arası karşıtlıklardan çıkacağını öngören görüşler iler sürdü. Bu anlamda tarihin sonunun geldiğini ileri sürdü. Bundan sonraki çatışmaların etnik milliyetçi unsurlar arası , dini gruplar arası çatışmalar olacağı bu anlamda dini ve etnik grupların radikalleşeceğini, bu radikal unsurların Batı medeniyetini tehdit edeceğini, ileri sürdü. Bu öngörülere dayanarak Dünyanın yeni bir Ortaçağ dönemine gireceğini ileri sürenler oldu. Küresel emperyaliizmin en üst düzey akil adamlarından Henri Kissinger’ın “ Batı medeniyetini bu radikal unsurlardan korumak için, enerjlerini doğdukları ülkelerde nötralize etmenin, birbirleri ile savaştırmanın en rasyonel çözüm … “ olduğu önerisi gazetelere düştü. Bush döneminin NEO CON ekibinden dışişleri bakanı Condeleezza Rice Büyük Ortadoğu Projesi ( BOP ) ile ilgili olarak verdiği bir demeçte bölgedeki 23 ülkenin sınırlarının değişeceğini söyledi. Bunlara benzer daha birçok kitaplar, makaleler yazıldı, demeçler verildi. Emperyalist ideolog ve yöneticilerin gelecekle ilgili yazdıkları ve söylediklerinin salt bilimsel bir öngörü olmadığı, aynı zamanda politik niyetleri de ifade ettiği bilinen bir gerçektir.
Bölgemizdeki son 4-5 yıldır cereyan eden olaylar, yukarda aktardığımız düşüncelerin adeta araziye uygulaması gibi görünmketedir. Irak , Suriye, Libya ve diğer bir çok arap ülkesi, sahra altı Afrikanın müslüman ülkeleri; bir düzine islam ülkesi terör sarmalı kıskacında can çekişmekteler. Bu ülkelerde insanlar evlerinde yaşama, sokaklarında dolaşma, tarlalarını ekip biçme, fabrikalarını çalıştırma, çocuklarını okula gönderme özgürlüklerinden yoksunlar. Mülteci durumuna düşmüşler. En seçkin eğitilmiş nüfus ülkelerini terkediyor. Kaybettikleri sadece bugünleri değil, geçmiş tüm maddi- insani birikimleri haraboluyor, gelecekleri tüketiliyor. İngiltere’deki Nijeryalı doktor sayısı Nijerya’daki doktor sayısından fazla. ABD’deki Somali’li doktor sayısı, Somali’deki doktor sayısından fazla. Tarım, sanayi, ticaret, sağlık, eğitim çökmüş.
Bu Süreç bir DEVRİMCİ DURUM veya DEVRİMİ KRİZ hali midir ?
Devrimlerin veya evrimsel ilerici gelişmelerin itici gücü o toplumun üretici güçleridir, halkın üretimden doğan gcüdür, potansiyel enerjisidir. Bilim, teknoloji, kültür, Tarımsal ve sanayi üretim, hizmet üretimi, ticaret alanındaki kabiliyet ve kapasitesidir. Toplumların mücadele kabiliyet kapasitelerini de üretici güclerinin gelişme seviyesi belirler. Bu çerçevede askeri mücadele araç gereçleri, bunların stratejik ve taktik seviyede kullanma becerileri de gene üretici güclerin gelişme seviyelerinin dolaysız fonksiyonudur. Üretimde rol alan sosyal sınıf ve zümrelerin, işçinin, köylününm, esnaf ve sanatkarın vbg mücadele yetenek ve kapasiteleri de ürettikleri ürünlerin ve bunları kullanma becerilerinin dolaysız fonksiyonlarıdır.
Çağımız Emperyalizm çağıdır. Ezilen miletler dünyasındaki bütün ilerici hamleler ve devrimlerin kaderini son kertede Emperyalizmle hesaplaşma belirleyecektir.. 20. YY daki bütün devrimlerin tecrübeleri bunu gösteriyor. Rusya’daki Ekim Devriminde Çarlığın yıkılması 1 hafta bile sürmemiştir. Ondan sonra gelen 4 yıl boyunca emperyalist müdahalelere karşı yurt savunması yapılmıştır. Türkiye Devrimi, Çin Devrimi, Vietnam Devrimi ve diğer ulusal kurtuluş devrimleri emperyalizmle hesaplaşma şeklinde gerçekleşmiştir. Başka türlü bir devrim örneği de yoktur.
Bu gerçekleri gözönüne alarak, BOP bölgesinde Arap Baharı olarak adlandırılan sokak hareketleri bugün için devrimci veya evrimci ilerici bir hareket çıkarma ihtimali olmadığı gibi, bölge ülkelerininn ulusal bağımsızlık devrimleri ile kazandıkları zenginlik ve birikimleri harabetmekte, toplumları geriletmekte, emperyalizm ve gericilik karşısında tamamen güçsüz bırakmakta, gericileştirmektedirler. Sadece toplumların bugünkü varolan güçlerini tüketmekle kalmamakta, nitelikli insan güçlerinin kaybetmeleri, eğitim hayatının çökmesi sonucu gelecek kuşakların çalışma ve mücadele olanaklarını yok etmektedir.
Bugün BOP bölgesindeki arap ve islam ülkelerinin içine düştükleri terör sarmalında, sokak hareketleri ve terör örgütleri gerici bir rol oynamaktadırlar ve emperyalizme hizmet etmektedirler. Buna karşılık kamu düzenini sağlamaya çalışan, ekonomik ve sosyal hayatı normalleştirmeye çalışan, sağlık ve eğitim kurumlarına yeniden işlerlik kazandırmaya çalışan kamu güvenlik güçleri devrimci rol oynamaktadırlar. Devam eden süreç bir DEVRİMCİ DURUM veya DEVRİMCİ KRİZ dönemi değildir, tam aksine halkları, ekonomik ve sosyal hayatın dışına atan, onları paryalaştıran gerici GERİCİ KRİZ halidir.
Benzer şekilde bazı terör örgütleri ülkemizi de BOP bölgesindeki birçok ülke gibi TERÖR SARMALININ kıskacına sokmaya çalışmaktadırlar. PKK’nın Güneydoğu Anadolu bölgesinde yaptığı savaş yığınağı ve 1 Kasım seçimlerinden sonraki devletle düelloya girişmesi tamamen bu amaca yöneliktir. Selden kütük kapma hesabına dayalı bir stratejinin uygulamasıdır. Bölgedeki terör sarmalına yakalanmış ülkelerin halkları mülteci konumuna düştü ve bu mültecilere ev sahipliği yapabilen tek ülke Türkiye. Eğer Türkiye de aynı duruma düşerse bu Dünya ölçeğinde 1. ve 2. Dünya savaşlarındaki insanlık faciaları ile kıyaslanabilecek bir insanlık faciası olacaktır. Şu anda Türkiye’nin himaye ettiği mülteciler sahipsiz kalacağı gibi Türkiye’nin türkleri ve kürtleri de mülteci durumuna düşecektir , ancak Dünyada bu ölçüde bir mülteci dalgasını kabul edecek ülke veya ülkeler yoktur. Türkiye güvenlik güçleri PKK savaş yığınağını bertaraf etmek için verdiği mücadele ile sadece Türkiyeli türkleri ve kürtleri terörden kurtarmıyor, büyük bir insanlık faciasını da engelliyor.
Bu gerçeklere gözünü kapatarak savaşın mağdur ettiği insanların acılarını sömürerek devleti ve güvenlik güçlerini suçlayanların tutumu masum bir cehalet değildir. Terör örgütünün saldırıları, terör örgütü yandaşlarının sokakları terörize etme eylemleri tıpkı diğer terör sarmalına yakalanmış ülkelerde olduğu gibi gericidir, emperyalist projelere hizmet etmektedir. Buna karşılık kamu düzenini sağlamaya çalışan, ekonomik ve sosyal hayatın normal seyrinde işlemesin için çalışan, sağlık ve eğitim kurumlarının normal seyrinde işlemesi için çalışan kamu güvenlik güçleri devrimci rol oynamaktadırlar.
Her savaşta olduğu gibi terörle mücadele savaşında da masum insanlar mağdur olmaktadır. Ne yazık ki savaşların genel kanunudur bu. Bütün savaşların mağdurlarının büyük çoğunluğu masum mağdurlardır. Eğer öyle olmasa, savaşlarda gerçek sorumlular mağdur olsa, Dünyada savaş diye bir şey kalmaz. Eğer bu savaşta Kandil ‘deki uyuşturucu baronları, Ankara’ki saray erkanı veya Waşington’daki, Brüksel’deki, Londra’daki, Moskova’daki, Telaviv’deki beyaz eldivenli eşkiyalar ölecek olsaydı, böyle bir savaş olmazdı. Çatışmanın tarafı olmayan kadın, erkek, cocuk halktan insanlar masum mağdurdur, terör örgütünün çatışmaya sürdüğü gençler de , şehit askerler de, polisler de ve bunların acılı yakınları da masum mağdurlardır.
Egemen bir devletin, kendi toprakları üzerinde silahlı çatışmalar çıkarmak, hava bombardımanları yapmak, vatandaşları ile güvenlik güçlerinin çatışması hiçbir devlete, millete ve hükümete şan , şeref, itibar ve saygınlık kazandırmaz. Aynı şekilde o ülkenin vatandaşları için de bu durum övünülecek bir şey değil utanılacak bir şeydir. Bu bakımdan sosyal medyada ve antisosyal medyada çatışmalarda ölenler üzerine sadistçe mesajlar verenleri politik değil, psikopatolojik-klinik vakalar olarak değerlendirmek gerekir.
Ancak, her savaşta olduğu gibi terörle savaşın da kaçınılmaz yasaları vardır. Teröre karşı tedbir ertelendikçe insani maliyetleri de artar. Terörle mücadeleyi erteleme zamanı aritmetik dizi olarak artarsa, mücadelenin insani maliyeti geometrik dizi olarak artar. Bugün bu operasyonların insani maliyeti yüzlerle ifade edilmektedir. Eğer bu mücadele birkaç yıl ertelenirse insani kayıplar yüzbinlerle ifade edilecektir. O nedenle Devletin vicdanı ve aklı bu terör matematiğine göre düşünmek ve davranmak zorundadır.
AHMET AKKÜÇÜK / 13.02.2016
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 13.02.2016 00:00:00 / Okunma = 3753