Evet, iktidarın en çok kullandığı ve halkı adeta uyuşturduğu cümle, “Bayrak inmez, Ezanlar Susmaz!” Bazı iktidar mensupları sanal düşmanla boğuşuyor: Bayrağımızı indiremeyeceksiniz, Ezanımızı susturamayacaksınız! Kime diyor? Orası bilinmiyor. Kim indirecek? O da belli değil. Gizli düşman bu bayrağı indirecek, bu ezanı susturacak! Bunu bilmeyen yoktur.
Bu halk tarih
konusunda her daim konuşur, en az bildiğimiz veya en çok unuttuğumuz konu
tarihtir maalesef!
Okul kitapları
da berbat şekilde bize bilgi vermektedir. Kitap okuyan az olunca bilenler de
yalan, yanlış bilgi vermektedir.
Osmanlı üretimi
bitirdi, borç aldı, borcu borçla kapattı, borcu ödeyemeyecek aşamaya gelince
hasta adam oldu. Bunun neden olduğunu hala kimse düşünmüyor.
Osmanlı, borcunu
ödeyemeyecek aşamaya gelince, borçlu olduğu ülkeler ya borcunu ya toprağını
diyerek saldırdı. Herkes bir yerini koparmak istedi. Savaş sonunda kaybeden ve
dağılan Osmanlı yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti 1923 yılından 1950 yılına
kadar, bugünkü değeriyle beş yüz milyar Dolar olduğu sanılan borcu ödedi.
O zamanın borç
alan padişahlar da kendi saraylarında zevki sefa içindeydiler. En son hain
Vahdettin, 70 yaşlarındayken 20 yaşlarında bir kızla evlendi, o anda İstanbul’un anahtarını İngiliz’e
vermişti ve Anadolu kurtuluş savaşı veriyordu. Osmanlı saray eşrafı da zevk
içinde yaşıyordu.
Başımıza gelen
belaların en büyükleri hep saraylar yüzünden gelmiştir.
Bize yine ağır
bedelle borç ödetecekler.
Şunu düşünelim:
Ülkede Tarım bilinçli
olarak bitirildi.
Ülkede
Hayvancılık bilinçli olarak bitirildi.
Teknoloji
üretemiyoruz.
Silah Sanayi
diyerek bize anlatılan hikâye, planörden biraz daha gelişmiş olan oyuncak uçak
diyebileceğimiz IHA’lardır. Oysa askeri İHA’lar çok daha gelişmiş iken, nedense
Türk Silahlı Kuvvetlerine damadın İHA’ları veriliyor.
Başka?
Başka yok. Tank
üretemiyoruz. Fabrika peşkeş çekildi.
Sağlık? Tüm
hastaneler anormal rakamlarla birilerine teslim edildi; devlet onlara acımasız
para ödeyecek.
Yollar? Yolar
da satıldı; devlet o yolların sahiplerine acımasız para ödeyecek?
Köprüler?
Köprülere de fena para ödenecek:
Havalimanları?
Oralar da satılmış durumdadır.
Osmanlı,
zamanında tek işlek kanal olan Demir Yollarını satmıştı, o yollardan işgalciler
silah taşımaya başlamıştı. O demir yolları da büyük bedelle devletleştirildi,
bedelini biz ödedik.
Şimdi gelinen
nokta?
Bu ülkenin
deniz, kara, hava merkezleri bizim değil.
Sağlık bizim değil.
Silahlı
Kuvvetlerin İHA’sı bizim değil
Tank bizim
değil
Tarım bizim değil
Ve her yıl var
olan borcun üzerine biraz daha fazla borç ekleniyor. Bu borç ödenemeyecek
aşamaya gelince bize ne denecek?
Ülkenin içini en
çok boşaltan ve en çok dostumuz gibi gözüken, aslında en büyük düşmanımız olan
ülke ABD, derhal boğazları, Çukurova’yı bizden isteyecektir.
Rusya, Stalin kasabının
zamanından kalan alçak emelini gerçekleştirecektir.
İngiltere ki,
ülkenin hırsızları tüm paraları oraya taşıdılar, o para karşılığı sanırım
Kurtuluş Savaşı zamanında yarım kalan amacını gerçekleştirecektir.
Ülke savaşın
içine girince sonumuz ne olur?
Bayrak iner,
inmezse bile aynı direkte iki veya daha çok bayrak olur.
Ezan susar, susmazsa
bile aynı anda hem cami hem de kilise resmi ibadet merkezi olur.
Kadınlarımız,
kızlarımız? Onlar da başkalarının cariyesi olur.
Bütün bunların
önüne üretimle geçileceğini halk bilir mi, bilinmez ama iktidar bilir. Peki, neden
üretim yok edildi?
Böyle giderse
bayrak ve ezanlar tartışması gerçeğe dönüşür.
Yazar Sayfası: Yazarın Köşesi: / Tarih: 4.04.2022 10:03:08 / Okunma = 15119